22.6.2018

BB 19/18

Şirkete Kayyım Atanması Nedeniyle Mülkiyet Hakkının İhlal Edilmediği

Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü 24/5/2018 tarihinde, Hamdi Akın İpek (B. No: 2015/17763) başvurusunda Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.

Olaylar

Başvurucu, Koza İpek Holding A.Ş.nin (Holding) kurucu ortaklarındandır.

Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) ve emniyet raporları üzerine başvurucu ile Holdingin diğer yöneticileri hakkında başsavcılık tarafından terör örgütü yöneticiliği, terörizmin finansmanı, zimmet ve terör örgütü propagandası yapma suçlarından ceza soruşturması başlatılmıştır.

Holding bünyesindeki şirketlerdeki aramada el konulan evraklar üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmış, çeşitli muhasebe sahtecilikleri ve hileler yapıldığı, kayıt dışı parasal girdilerin olduğu ve çok sayıda kara para aklama eylemi tespit edilmiş ayrıca şirketlerce yapılan bağış ve yardımların hayatın olağan akışına, ticari teknik ve icaplara uygun olmadığı değerlendirilmiştir.

Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Başsavcılığı 20/10/2015 tarihinde sulh ceza hâkimliğinden başvurucunun yöneticisi ve ortağı olduğu şirketlere kayyım atanması talebinde bulunmuştur. Talep yazısında, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) tarafından toplanan himmet paralarının başvurucunun ortağı ve yöneticisi olduğu şirketlerin yasal faaliyetlerinden elde edilmiş paralar gibi gösterilerek aklandığı tespitine yer verilmiştir. Başsavcılık ayrıca şirketlerin kazançlarından örgüte finansal kaynak sağlandığı, bazı kişi ve kurumlara bağış yapılarak veya eğitim ve burs verilerek FETÖ/PDY'ye eleman kazandırıldığını belirtmiştir. Başsavcılık sonuç olarak şirket yönetimlerinin mevcut hâli ile devam etmesi durumunda suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama ve silahlı örgüt yöneticiliği suçlarının şirketlerin faaliyetleri çerçevesinde işlenmeye devam edeceği hususunda kuvvetli şüphenin bulunduğunu ifade etmiştir.

Başsavcılığın talebini değerlendiren sulh ceza hâkimliği başvurucunun yöneticisi ve ortağı olduğu şirketlere kayyım atanmasına karar vermiş, bu karara karşı yapılan itiraz reddedilmiştir.

Başvuru tarihinden sonra yaşanan süreçte, başvurucu hakkında terör örgütü yöneticiliği iddiasıyla kamu davası açılmıştır. Bunun yanında Başsavcılık tarafından düzenlenen iddianame ile başvurucunun terörizmin finansmanı, güveni kötüye kullanma, Vergi Usul Kanunu'na muhalefet, Sermaye Piyasası Kanunu'na muhalefet suçlarından cezalandırılması talep edilmiştir.

 İddialar

Başvurucu, kanunda öngörülen koşullar gerçekleşmeden kayyım atanması suretiyle bütün mal varlığının yönetiminin elinden alınması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

 Mahkemenin Değerlendirmesi

Anayasa’nın 35. ve 13. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir.

Başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuna dayandığından kuşku bulunmamaktadır.

Başvurucunun ortağı ve yöneticisi olduğu şirketler grubunun kayyıma devredilmesinin temel gerekçesi olarak suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerinin aklanması ve silahlı örgütle bağlantılı suçlarının işlenmekte olduğuna ilişkin kuvvetli suç şüphesinin mevcut olduğu gösterilmektedir. Yargısal makamların bu değerlendirmelerinin ise uzman bilirkişi raporu ve MASAK raporu doğrultusunda bazı somut olgulara dayandığı görülmektedir.

Başvurucunun ortağı ve yöneticisi olduğu şirketler grubunun kayyıma devredilmesinin terörizmin finansmanının önlenmesi amacıyla ve suçtan elde edildiği gerekçe gösterilerek muhtemel bir müsaderenin sonuçsuz kalmaması için gerekli görüldüğü anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu tedbirin uygulanmasının kamu yararına dayalı meşru bir amacı bulunmaktadır.

Örgütlü suçlarla mücadele gibi zor bir alanda hangi tedbirlerin gerekli olup olmadığının değerlendirilmesi öncelikli olarak ilgili kamu makamlarının yetkisindedir. Bu nedenle hangi tedbirin uygulanacağının belirlenmesi hususunda idarelerin belli ölçüde takdir yetkisi bulunmaktadır.

Başvurucu, denetim kayyımı atanmak suretiyle de istenilen amacın gerçekleştirilebileceğini ileri sürmüş ancak sulh ceza hâkimliği söz konusu şirketlerin büyüklüğü, bu şirketler vasıtasıyla işlendiği iddia edilen suçların kapsamı, yoğunluğu ve etkinliği gerekçeleriyle yönetim organının kararlarını denetlemek üzere kayyım atanmasının yeterli görülmediğini ifade etmiştir.

Belirtilen gerekçeler ve kamu makamlarının bu alandaki takdir yetkileri dikkate alındığında somut olayın koşulları altında müdahalenin elverişliliği ve gerekliliği hususunda yapılan değerlendirmenin aksi bir sonuca ulaşmayı gerektirecek nedeni bulunmamaktadır.

Öte yandan, suçtan elde edilen gelirlerin tespitine ilişkin sürecin belirli bir zaman alacağı dikkate alındığında ve ayrıca sonradan iddianamede gösterilen suçtan elde edildiği ileri sürülen gelir tutarlarıyla karşılaştırıldığında kayyım atama kararı açık bir orantısızlık da içermemektedir.

Son olarak, başvurucunun işlem ve kararlara karşı dava açabilme imkânının bulunduğu, ayrıca kayyımın görevleri ile ilgili iş ve işlemlerinden dolayı devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği görülmektedir. Bu durumda somut olayda şikâyet edilen tedbirin niteliği ile bu tedbire ilişkin olarak başvurucuya sağlanan güvenceler dikkate alındığında müdahalenin başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklemediği değerlendirilmiştir.

Anayasa Mahkemesi, açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.

Bu basın duyurusu Genel Sekreterlik tarafından kamuoyunu bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup bağlayıcı değildir.