12.6.2018

BB 17/18

Maden Kazası Sonucu Meydana Gelen Ölüm Olayına İlişkin Etkili Ceza Soruşturması Yapılmaması Nedeniyle Yaşam Hakkının İhlal Edilmesi

Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü 9/5/2018 tarihinde, Naziker Onbaşı ve diğerleri (B. No: 2014/18224) başvurusunda Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar vermiştir.

Olaylar

Başvurucuların erkek kardeşi, Türkiye Taşkömürü Kurumuna (TTK) bağlı bir taşkömürü işletmesi bünyesindeki maden ocağında meydana gelen degaj (ani gaz ve kömür püskürmesi) ve metan gazı zehirlenmesi sonucu hayatını kaybetmiştir.

İlgili Cumhuriyet başsavcılığınca olaya ilişkin soruşturma başlatılmış, başvurucular da sorumlulukları bulunduğunu ileri sürdükleri kişiler hakkında şikâyetçi olmuşlardır.

Soruşturma kapsamında dönemin TTK Genel Müdürü ve beş yönetim kurulu üyesi hakkında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığından (Bakanlık) soruşturma izni talebinde bulunulmuştur. Bakanlık soruşturma izni vermemiş, buna yapılan itiraz ise bölge idare mahkemesince reddedilmiştir.

Bunun üzerine Cumhuriyet başsavcılığı, TTK Genel Müdürü ve beş yönetim kurulu üyesi hakkında inceleme yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir. Bu karara karşı yapılan itiraz ilgili mahkemece kabul edilmemiştir.

İddialar

Başvurucular, bilirkişi raporlarında TTK Yönetim Kurulu Başkanı ve üyelerine açıkça kusur izafe edilmesine rağmen soruşturma izni verilmemesi ve bu karara karşı yapılan itirazın gerekçesiz bir şekilde reddedilmesi nedeniyle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin olarak soruşturma yükümlülüğü her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmemektedir. Ancak eylem kasıtlı olmasa dahi ölüm olayı kamu makamlarının muhakeme hatası, dikkatsizliği aşan bir kusuru sonucu meydana gelmiş ise mutlaka etkili bir ceza soruşturması yürütülmesini gerektirir.

Kömür madeni işletme işi, bu işte çalışanların yaşamı ile vücut bütünlüğü bakımından birtakım riskler içermesi sebebiyle tehlikeli bir faaliyettir. Bu tür işlerde, yaşamı koruma yükümlülüğü kapsamında, ölüm ve yaralanma olaylarının önüne geçilmesi için devletin gerekli tedbirleri alması bir zorunluluktur.

Bilirkişi raporlarına göre, önceki yıllarda meydana gelen benzer olaylarda birçok kişinin yaşamını yitirdiği ve kazanın gerçekleştiği alanda ani patlama tehlikesinin olduğunun bilindiği, var olan bu riske karşı önlem alınmasının mümkün olduğu anlaşılmaktadır. Böyle bir durumda etkili bir ceza soruşturması yürütülmesi gerekliliği bulunmadığı söylenemez.

Nitekim somut olayda Cumhuriyet başsavcılığınca ceza soruşturma başlatılmıştır. Bu soruşturma kapsamında iki bilirkişi heyetinden alınan raporlarda TTK Yönetim Kurulu Başkanı ve üyelerinin olayda sorumlulukları bulunduğuna ilişkin birtakım verilere yer verilmiştir.

Bununla birlikte Bakanlık anılan kişiler hakkında soruşturma izni vermemiştir. Soruşturma izni verilmemesi bu kişiler yönünden adli sürecin sona ermesi sonucunu doğurmuştur. Bu durumda 4483 sayılı Kanun kapsamında soruşturma izni alınması prosedürünün soruşturmanın etkililiği üzerine sonuçlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.

Soruşturma izni prosedürü, kamu görevlilerinin gereksiz ithamlarla karşılaşmamaları ve bu şekilde kamu görevinin aksamaması amacını taşımaktadır. Bunun için kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri iddia olunan suçlar bakımından ceza soruşturmasına geçilmeden önce bir ön inceleme yapılması ve ceza soruşturması yürütülmesini gerekli kılacak bir durum bulunup bulunmadığına ilişkin ön değerlendirilmesi öngörülmüştür. Soruşturma izni prosedürü, anılan amacın ötesinde ceza yargılamasının işleyişini geciktirecek ve soruşturmanın etkin olarak yürütülmesine engel olacak ya da kamu görevlilerinin ceza soruşturmasından muaf tutulduğu izlenimini oluşturacak şekilde uygulanmamalıdır.

Somut olayda soruşturma izni verilmemesi kararının bilirkişi raporunda belirtilen kusur ile degaj/püskürme olayı arasında bire bir illiyet bağı bulunmadığı yönündeki tespite dayandırıldığı anlaşılmaktadır.

Yaşam hakkı kapsamında devletin sahip olduğu etkili soruşturma yükümlülüğü, sorumluların belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek bir ceza soruşturması yürütülmesini gerektirmektedir. Kamu makamlarının bilirkişi raporları ile tespit edilen kusurlu davranışlarının bulunduğu somut olayda, tespit edilen kusur ile gerçekleşen netice arasında ceza hukuku anlamında bir illiyet bağı bulunup bulunmadığının ilgili idare kurullarınca karara bağlanarak adli sürecin sona erdirilmesi etkili soruşturma ilkeleriyle bağdaşmamaktadır.

Anayasa Mahkemesi, açıklanan gerekçelerle, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar vermiştir.

Bu basın duyurusu Genel Sekreterlik tarafından kamuoyunu bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup bağlayıcı değildir.