14.12.2017

BB 39/17

İnternet Ortamındaki Haber ve Yazılara Erişimin Engellenmesinin İfade ve Basın Özgürlüklerini İhlal Ettiğine İlişkin Kararın Basın Duyurusu

Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü 26.10.2017 tarihinde Ali Kıdık (B. No: 2014/5552) bireysel başvurusunda Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ve Anayasa'nın 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir.

Olaylar

Başvurucu, sahibi ve genel yayın yönetmeni olduğu havacılık alanında yayın yapan bir internet sitesinde 2014 yılının Mart ve Nisan ayları içinde, o dönemde Türk Hava Kurumu (THK) başkanı olan O.Y. (müşteki) hakkında beş ayrı haber ve yazı yayımlamıştır. Başvurucunun haber ve yazılar sırasıyla "THK'yı Batırırsan 20 Tırnağımla Yakana Yapışırım", "Bu Belge Şok Edecek", "Ye Babam Ye! Ne Zaman Doyacaksınız", "Türk Hava Kurumu Uçurumun Eşiğinde" başlıklarını taşımaktadır. Bu yazılarda müşteki ile içeriği aktarılmayan bir görüşme yapıldığı belirtilmiş ve özetle; THK'nın kötü yönetildiği, kurumu zarara uğratacak politikalar izlendiği, müştekinin oğlunun arkadaşlarına ait şirketlere haksız kazanç sağlandığı, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası verilerine göre THK'nın 410 milyon TL borcu olduğu, müştekinin 110 akraba ve yakınını THK’da işe başlattığı ileri sürülmüş, bu iddialara ilişkin bazı belgeler de yayımlanmıştır. Başvurucuya göre THK asli vazifelerine odaklanmalı ve daha profesyonel kişilerce yönetilmelidir.

Müştekinin başvurusu üzerine Ankara 5. Sulh Ceza Mahkemesi, anılan haber ve yazılara erişimin engellenmesine karar vermiştir. Başvurucu, kararın hemen ardından kaleme aldığı köşe yazısında, doğrudan müştekiyi hedef almış, daha önce ileri sürdüğü iddiaların yalanlanmadığını hatırlatarak, yerel seçim çalışmaları sırasında THK'ya ait bir jet uçağının ve bir helikopterin oldukça düşük fiyata bir partinin genel başkanına kiralandığını ileri sürmüştür. Müştekinin başvurusu üzerine aynı mahkeme tarafından bu yazıya da erişimin engellenmesine karar verilmiştir. Başvurucunun erişimin engellenmesi kararlarına yaptığı itirazlar ise Ankara 14. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından reddedilmiştir.

Başvurucunun İddiaları

Başvurucu, önemli bir kurumdaki yolsuzlukların kamuoyuna duyurulmasında üstün kamu yararı bulunduğunu, yazılarda yer alan iddiaların tamamının somut olduğunu ve belgelere dayandığını, derece mahkemelerinin şikâyet dilekçesinin verildiği gün hiçbir belge ve bilgiyi toplamadan karar verdiğini belirterek ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Anayasa Mahkemesi bu iddia kapsamında özetle aşağıdaki değerlendirmeleri yapmıştır:

İfade ve basın özgürlükleri demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir. İfade ve basın özgürlüğü yalnızca bilgilerin içeriğini değil bu bilgilerin dağıtım araçlarını da ilgilendirmektedir. Dolayısıyla internet sitelerine veya internet sitelerinde yer alan haberlere erişimin engellenmesi biçiminde getirilen her türlü kısıtlama, bilgi alma ve verme özgürlüğüne dokunmaktadır. Basın özgürlüğünün kamuoyuna çeşitli fikir ve tutumların iletilmesi, bunlara ilişkin bir kanaat oluşturması için en iyi araçlardan birini sağladığı unutulmamalıdır. Bununla birlikte ifade ve basın özgürlükleri mutlak olmayıp Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçütlere uyulmak koşuluyla sınırlandırılabilir.

Anayasa Mahkemesi somut olayda ifade ve basın özgürlüklerine müdahalenin bulunduğu sonucuna varmış; bu müdahalede Anayasa’nın anılan maddesinde yer alan ölçütlerden “kanuna dayanma” ve “meşru amaç” ölçütleri yönünden sorun görmemiştir. Mahkeme değerlendirmesini “demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olma” ve “ölçülülük” ölçütleri üzerinde yoğunlaştırmıştır. Buna göre:

İlk olarak Anayasa’nın 12. maddesiyle temel hak ve özgürlüklerin kullanımında bireylere -basın için de geçerli- bazı "görev ve sorumluluklar" getirildiği anlaşılmaktadır. Basın yönünden bu görev ve sorumluluklar başkalarının şöhret ve haklarının zarar görme ihtimalinin bulunduğu ve özellikle adı verilen bir şahsın itibarının söz konusu olduğu durumlarda ayrı önem arz eder. Basın özgürlüğü, ilgililerin meslek ahlakına saygı göstermelerini, doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak hareket etmelerini zorunlu kılmaktadır. Kötü niyetli olarak gerçeğin çarpıtılması kabul edilebilir eleştiri sınırlarını aşabilir. Somut olayda erişimin engellenmesine ilişkin kararlarda; internet sitesinde başvurucu tarafından yayımlanan haber ve yazılarda müşteki hakkında dile getirilen iddiaların bir yargı kararı ile sübut bulmadığı, bunların yazarın kişisel görüşlerini yansıttığı, bu nedenle haber vermeye ilişkin sınır aşılarak müştekinin kişilik haklarının ihlal edildiği gerekçesine dayanılmıştır. Ancak başvurucunun anılan haber ve yazılarda olay ve olguları değiştirerek veya bunlara eklemeler yaparak gerçek dışı haber yaptığı, kötü niyetle hareket ettiği ve bilginin elde etme yönteminin kabul edilemez olduğu müşteki tarafından ileri sürülmemiş; derece mahkemeleri de bu yönde bir değerlendirme yapmıştır.

İkincisi Anayasa Mahkemesi kararlarında daha önce de vurgulandığı üzere gazetecilerden bir beyanın doğruluğunu kanıtlamakla yükümlü savcı gibi hareket etmelerini beklemek onlara aşırı bir ispat külfet yükler. Böyle bir mükellefiyet gazetecilerin sanık veya davalı olarak yargılandıkları davalarda hakkaniyete uygun düşmeyen sonuçlara ulaşılmasına neden olabilir. Başvuruya konu olayda ise ilk derece mahkemesi, bir haber veya yazıdaki iddiaların yayımlanabilmesi için bu iddiaların yargı kararıyla sübut bulmasını aramıştır. Haberlerin yapılmasında ve kanaatlerin açıklanmasında bu düzeyde bir kesinlik sınırının kabul edilmesi ifade ve basın özgürlüklerinin ortadan kaldırılması sonucunu doğurur. 

Üçüncüsü bir haber veya yazının kamuyu bilgilendirme değeri ne kadar yüksek ise kişinin söz konusu haber veya yazının yayımlanmasına o kadar çok boyun eğmesi gerekir. Başvuruya konu haberler ve yazılar, Türkiye'nin havacılık alanındaki önde gelen bir kurumu ve onun başkanı olan müşteki ile ilgilidir. Bu nedenle anılan haber ve yazılarda dile getirilen iddiaların yayımlanmasının kamusal faydası yüksek bir tartışmaya katkı sunduğunda kuşku bulunmamaktadır.

Dördüncüsü ifade özgürlüğünün sadece haber ve fikirlerin içeriğini korumadığı, bunların iletilme usulünü de koruduğu gözetilmelidir. Somut olaydaki haber ve yazılar kaba hakaret içermemekte ve keyfî kişisel saldırı boyutuna ulaşmamaktadır. Geriye başvurucunun haber ve yazılarda kullandığı polemik içeren agresif üslubu kalmaktadır. Bu da ifade özgürlüğünün koruması altındadır.

Beşincisi şeref ve itibarın korunması gerekçesiyle ifade özgürlüğüne müdahale edilirken şeref ve itibarı korunmak istenilen kişinin, kullanılan ifadelere cevap verme imkânının bulunup bulunmadığı da dikkate alınmalıdır. Havacılık alanındaki önde gelen kurumlardan birinin başkanı olan müşteki, iddialar hakkındaki görüşlerini ilgililere ve kamuoyuna iletmek bakımından kimi avantajlara sahiptir.

Altıncısı Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında da ifade edildiği üzere bireyler demokratik bir toplumda yaşamsal önemi bulunan haberleşme, düşünce ve ifadeyi yayma, haber veya fikir alma ve iktisadi girişim özgürlüğü gibi birçok özgürlüğü internet yoluyla kullanmaktadır. Dolayısıyla kamu gücünü kullanan makamların ve mahkemelerin internet alanında müdahalede bulunurken daha hassas davranmaları gerekir.

Yedincisi ilk derece mahkemesinin kararlarının dayanağı olan 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’un 9. maddesinde öngörülen internet yayınına erişimin engellenmesi yolu ancak kişilik haklarına hukuka aykırı olarak müdahale edilen hâllerde başvurulan, bireyin şeref ve itibarına yönelik müdahaleleri gecikmeksizin bertaraf edebilmesi amacını taşıyan bir yoldur. İnternet yayınına erişimin engellenmesi tedbirinin amacı basın hürriyeti ile kişilik hakkı arasında gerekli hassas dengenin kurulmasını sağlamak; bireylere haksız olarak zarar veren, onlar hakkında gerçek dışı bilgiler yayan, şeref ve itibarlarını ihlal eden internet sitelerinin ilgili yayınlarına ulaşılmasını engelleyerek kişilik haklarına devam etmekte olan ve ilk bakışta anlaşılan müdahaleyi durdurmaktır. O hâlde bu yol basın özgürlüğünün ve basın mensuplarının haber verme ve eleştiri haklarının özüne dokunmayacak, aynı zamanda hak sahibinin çıkarlarını koruyacak şekilde kullanılmalıdır.

Türk hukuk sisteminde internet yolu ile kişilik haklarına müdahale edildiği durumlarda kişilik haklarının korunmasının yollarından biri olan 5651 sayılı Kanun'un 9. maddesinde düzenlenmiş ve somut başvuruda kullanılmış bulunan sulh ceza hâkimliklerindeki çekişmesiz yargı yolu, karardan etkilenecek olan yayın organının ilgililerine yargılanma hukukunun usulüne ilişkin güvencelerinin kullandırılamadığı, dolayısıyla çatışan haklar arasında dengelemenin yapılmasının zorlaştığı bir yoldur. İçeriğe erişimin engellenmesi kararı, yapılmış bir haberin kişilerin şeref ve itibarlarına saldırı oluşturduğunu kamuya bildirme işlevine sahiptir. Çekişmesiz bir dava sonucunda bu kararı verebilmenin ancak hukuka aykırılığın ve kişilik haklarına müdahalenin ilk bakışta anlaşılacak kadar belirgin olduğu ve zararın süratle giderilmesinin zaruri olduğu hâllerde mümkün olduğu hatırlanmalıdır.

Üstelik somut olaydaki gibi daha sonra bir ceza soruşturması ve kovuşturması açılmayan ve dolayısıyla tedbir hakkında yeniden bir karar verilmeyen durumlarda kısıtlama sürekli hâle gelmektedir. Bu şekilde süresiz kısıtlamaların ifade ve basın özgürlüğü için büyük tehlikeler arz ettiği açıktır. Bu sebeplerle bireyin şeref ve itibarının korunması için hukuk düzenindeki diğer yollara göre oldukça dar bir alanda etkili bir yol olduğu kabul edilmelidir.

Somut olayda ilk derece mahkemesi, başvuruya konu haber ve yazıların müştekinin kişilik haklarına müdahale oluşturduğu gerekçesiyle içeriğe erişimin engellenmesi kararı vermiştir. Fakat söz konusu haber nedeniyle müştekinin şeref ve itibarına hukuka aykırı olarak yapıldığına karar verilen müdahalenin çekişmeli bir yargılama yapılmaksızın süratle bertaraf edilmesi ihtiyacı ortaya konabilmiş değildir.

Bu itibarla başvurunun yukarıda açıklanan bütün koşulları gözönünde tutulduğunda içeriğe erişimin engellenmesi kararıyla Anayasa'nın 26. ve 28. maddelerinde koruma altında olan ifade ve basın özgürlüklerine yapılan müdahalenin, daha ağır basan bir toplumsal ihtiyaca karşılık gelmediği ve demokratik bir toplumda gerekli olmadığı sonucuna varılmıştır.   

Diğer taraftan demokratik bir hukuk devletinde -güdülen amaç ne olursa olsun- temel hak ve özgürlüklere yapılan müdahaleler ölçüsüz de olamaz. Bir soruşturma veya dava sonuçlanıncaya kadar kişilik haklarına yapılan müdahalenin geçici olarak durdurulması amacıyla bir internet yayınına erişimin engellenmesi kabul edilebilse bile ilgili ve yeterli gerekçe olmadan tedbir mahiyetinde alınan bir kararın süresiz olarak etki göstermesi ölçülü olarak da nitelendirilemez. Somut olayda böyle bir gerekçe gösterilmeden haber ve yazıların belirsiz bir süre için engellendiği anlaşılmaktadır.

Açıklanan nedenlerle Anayasa Mahkemesi Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ve Anayasa'nın 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir.

Bu basın duyurusu Genel Sekreterlik tarafından kamuoyunu bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup bağlayıcı değildir.