9.1.2018

BB 2/18

İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağının Usul Yükümlülüğünün (Özellikle Bağımsız Soruşturma Yapma İlkesi Bakımından) İhlal Edildiğine İlişkin Kararın Basın Duyurusu

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 16.11.2017 tarihinde Süleyman Göksel Yerdut (B. No: 2014/788) bireysel başvurusunda Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir.

Olaylar

Kamu makamlarının sunduğu tutanaklara göre göre olaylar şöyledir:

Başvurucu, Gezi Parkı protestolarına katıldığı gerekçesiyle ikametgâhında gözaltına alınarak evinde arama işlemi yapılmıştır. Gözaltı giriş işlemleri için Karşıyaka Devlet Hastanesine götürülürken güvenlik gerekçesiyle kelepçe takılan başvurucu, kollarını sıkıp gererek bileklerine zarar vermiştir. Sağlık raporunun alınmasından sonra başvurucu; araca binmeye ve araç içinde sol kolunun kelepçelenmesine direnmiş, zor kullanmak suretiyle başvurucunun elleri arkasında birleştirilerek kelepçe takılmıştır. Polis merkezine getirilen başvurucunun direnmesi üzerine yine zor kullanılarak parmak izi alınmış, ayrıca nezarethaneye girerken başvurucunun ayakkabı bağcıkları yere yatırılarak çıkarılmıştır. Tutanaklarda, anılan tüm müdahalelerin kamera ile kayıt altına alındığı belirtilmektedir.

Başvurucunun beyanlarına göre olaylar şöyledir:

Başvurucu ifadesinde, gözaltı giriş muayenesinden sonra polis aracına bindirilirken eşkâlini bildirdiği bir polis memuru tarafından sağ koluna, bir başka polis memuru tarafından ise ayaklarına tekme atıldığını; polis merkezine götürüldükten sonra kolunun ağrıdığını ve hastaneye sevk edilmek istediğini söylemesine karşın kolu bükülerek parmak izinin alındığını beyan etmiştir.

Sağlık raporları şöyledir:

Başvurucunun gözaltı giriş işlemleri için götürüldüğü Karşıyaka Devlet Hastanesinde düzenlenen raporda her iki bileğin dış yüzeyinde yaklaşık 2 cm'lik ekimoz tespit edilmiştir.

Başvurucunun kolundaki rahatsızlık nedeniyle yakalandığı gün sevk edildiği İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinde ayrı bir rapor düzenlenmeksizin sevk kâğıdının altına “sağ dirsekte ağrı şikayeti ile gelen hastada herhangi bir kırık çıkık görülmedi. Sadece sol bilek ön yanında 5-6 cm çapında kırmızı ekimoz (kızarıklık)  mevcuttur” bulgusu not edilmiştir.

Yakalamanın ertesi günü kolundaki rahatsızlığın devam etmesi üzerine başvurucu aynı hastaneye yeniden sevk edilmiş, düzenlenen raporda başvurucunun sağ kol dirseğinde kırık tespit edildiği belirtilmiştir.

Başvurucunun yakalamadan iki gün sonra düzenlenen gözaltı çıkış raporunda, sağ kol dirsekteki kırığın yanı sıra sol ön kol iç kısımda eritem, sol üst kol içi kısımda 2 cm'lik eritem, sağ alt bacak tibia (kaval kemiği) üzerinde 3 cm'lik yüzeysel sıyrık tespit edilmiştir.

Gözaltı işlemleri sonrasındaki olaylar şöyledir:

Başvurucu, tutuklanmış ve yaklaşık beş ay ceza infaz kurumunda kalmıştır. Tahliye olduktan sonra kolundan ameliyat geçirmiştir.

Başvurucu, maruz kaldığı eylemler nedeniyle ilgili polis memurlarının tespiti ve cezalandırılması talebiyle tutuklu iken İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına başvurmuştur. Başvurucu, dilekçesinde şüpheli polis memurlarının kimlik bilgilerinin tespitini ve gözaltı giriş işlemleri için götürüldüğü tarihteki Karşıyaka Devlet Hastanesinin iç ve dış kamera görüntülerinin incelenmesini istemiştir.

İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucunun anılan talepleri yerine getirilmeden mevcut sağlık raporları ve tutanaklar değerlendirilerek kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.

Başvurucunun anılan karara yaptığı itiraz Ağır Ceza Mahkemesince reddedilmiştir.

Başvurucunu İddiaları

Başvurucu; gözaltına alınmasına kadar hiçbir sağlık probleminin bulunmadığını, gözaltına alındığı sırada kendisine ters kelepçe uygulandığını, sağlık raporu alınmasından sonra bir polis memuru tarafından koluna tekme atıldığını, bir diğeri tarafından ise ayaklarına tekme atıldığını, zor kullanılarak parmak izinin alındığını ve gördüğü kötü muamele sonucu kolunun kırıldığını  belirterek Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında koruma altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Başvurucunun ileri sürdüğü iddiaların esasına yönelik Anayasa Mahkemesinin bir sonuca varmasını sağlayacak yeterli veri bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının öngördüğü devletin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğü ile sınırlı olarak incelenmesine karar verilmiştir.

Anayasa Mahkemesi bu kapsamda özetle aşağıdaki değerlendirmeleri yapmıştır:

Anayasa’nın 17 maddesi, 5. madde ile birlikte yorumlandığında işkence ve kötü muamele yasağına ilişkin savunulabilir iddianın bulunması hâlinde devletin etkili soruşturma yapma yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür.

Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız, hızlı ve derinlikli bir şekilde yürütülmelidir.

Öte yandan kamu görevlileri tarafından yapılan işkence ve kötü muameleye ilişkin iddialar hakkında yürütülen soruşturmanın etkili olması için soruşturmadan sorumlu ve tetkikleri yapan kişiler, olaylara karışan kişilerden bağımsız olmalıdır. Soruşturmanın bağımsızlığı, sadece hiyerarşik ya da kurumsal bağlantının olmamasını değil aynı zamanda somut bir bağımsızlığı da gerektirir.

Somut olayda gerek kolluk tarafından düzenlenen tutanaklar gerek başvurucunun olay anlatımı değerlendirildiğinde başvurucunun kolundaki kırığa sebebiyet verebilecek birkaç farklı eylemin söz konusu olduğu anlaşılmaktadır. Başvurucunun kötü muamele iddiaları değerlendirildiğinde yapılacak soruşturmada öncelikle başvurucunun kolunun ne zaman ve hangi eylem sonucunda kırılmış olabileceğinin tespiti gerekmektedir.

Başvurucunun kolundaki kırığa hangi eylemin sebebiyet vermiş olabileceğine ilişkin bir tespit yapılmaksızın, bir başka ifade ile maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için gerekli tüm araştırmalar yapılmaksızın olaydaki sorumluluğun ve sorumluların tespiti ile zor kullanmada sınırın aşılması yönünden sağlıklı bir değerlendirme yapmak mümkün görülmemektedir. Başvuruya konu olaya ilişkin olarak başlatılan adli işlemler kapsamında, başvurucunun kolunda meydana gelen kırığın ne zaman ve hangi eylem sonucu meydana gelmiş olabileceğine ilişkin değerlendirme içeren bir bilirkişi raporu alınması için girişimde bulunulduğuna ilişkin bir veriye ulaşılamamış; soruşturma sonucunda verilen kararda da bu yönde bir değerlendirmeye yer verilmemiştir.

Kolluk görevlileri tarafından düzenlenmiş tutanaklarda zor kullanımın kamera ile görüntü altına alınmış olduğu belirtilmesine karşın soruşturma dosyasında, anılan kamera görüntülerinin incelendiği ve değerlendirildiği yönünde bir veriye rastlanmamış; yine başvurucunun toplanmasını talep etmiş olduğu ve maddi olayın ortaya çıkarılmasında etkili olabilecek Karşıyaka Devlet Hastanesi kamera görüntülerinin de soruşturma dosyasında yer almadığı anlaşılmıştır.

Soruşturma dosyası kapsamında sağlık raporları ve kolluk görevlileri tarafından düzenlenmiş tutanaklar dışında kamera görüntüsü, bilirkişi raporu, müşteki ve tanık beyanı, şüpheli ifadesi gibi başkaca bir delilin bulunmadığı; soruşturma sonucunda verilen kararda ise dosyada mevcut olan sağlık raporlarında tespit edilen yaralanmalar yönünden bir değerlendirmeye yer verilmemiştir.

Soruşturma dosyası incelendiğinde olayın şüphelileri olan kolluk görevlileri tarafından düzenlenen tutanakların tek başına kovuşturmaya yer olmadığı kararına dayanak teşkil ettiği görülmektedir. Kamu görevlileri tarafından yapıldığı ileri sürülen kötü muamele iddialarına ilişkin yürütülen soruşturmanın etkililiği için soruşturmadan sorumlu ve tetkikleri yapan kişilerin olaylara karışan kişilerden yalnızca hiyerarşik ya da kurumsal olarak bağımsız olması yeterli değildir. Aynı zamanda soruşturmanın uygulamadaki bağımsız ve tarafsızlığının da sağlanması gerekmektedir. Başka bir ifade ile anılan ilke, soruşturmanın hem hukuki hem de fiilî olarak tarafsız ve bağımsızlığının sağlanmış olmasını gerektirir. Somut olayda, olayın şüphelileri tarafından düzenlendiği konusunda uyuşmazlık bulunmayan tutanakların doğrulukları araştırılmaksızın ve başkaca bir delil ile desteklenmeksizin tek başına hükme esas alınmasının tarafsız ve bağımsız soruşturma ilkelerine aykırılık teşkil ettiği tespit edilmektedir.

Süreç bir bütün olarak değerlendirildiğinde devletin hüküm ve kontrolü altında bulunulan bir zaman diliminde meydana gelen yaralanma olayına ilişkin etkili, özenli, sorumluların tespiti ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılması amacına yönelik bir soruşturma yürütülmesi konusunda gerekli özenin gösterilmediği sonucuna ulaşılmıştır.

Ayrıca başvurucunun kolunda kırık meydana geldiğinin sağlık raporlarıyla sabit olması ve çıkarıldığı adli makamlar önünde başvurucunun kolunun alçıda olduğunun bilinmesi karşısında konuya ilişkin resen soruşturma başlatılmayarak ancak başvurucunun olaydan yaklaşık bir buçuk ay sonra yaptığı şikâyet üzerine harekete geçilmesi de soruşturmanın etkililiği yönünden önem taşıyan resen soruşturma ilkesinin ihlali niteliğindedir.

Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul yükümlülüğünün ihlal edildiğine, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yargılamanın (soruşturmanın) yenilenmesine ve başvurucuya net 15.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir.

Bu basın duyurusu Genel Sekreterlik tarafından kamuoyunu bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup bağlayıcı değildir.