Bireysel Başvuru Basın Duyuruları
31.3.2016
BB 16/16
İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağına İlişkin Murat KARABULUT Kararı Basın Duyurusu
Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü, 18/2/2016 tarihinde Murat Karabulut tarafından yapılan bireysel başvuruda (B. No: 2013/2754), Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine karar vermiştir. |
Olaylar
Başvurucunun babası olan ve cezaevine girdiği tarihte 74 yaşında bulunan A.K., cezaevine girdiği ilk günde yapılan sağlık muayenesinde akciğer kanseri olduğunu belirtmiş; Kurum Tabipliği raporu doğrultusunda revir bölümünde kalması uygun görülmüş, aynı gün özel af talebinde bulunulmuştur. A.K. için gönderildiği Hastanece hazırlanan raporda akciğer kanseri teşhisine ve solunum fonksiyon test sonucunun %53 olduğu bilgisine yer verilmiştir. Anılan raporla birlikte gönderildiği Adli Tıp Kurumu (ATK) A.K.yı, son durumunu gösterir raporun ve tüm tetkiklerinin yapılması amacıyla akciğer kanseri tanısına yönelik takibinin yapıldığı sağlık kuruluşu olan Kartal Eğitim Araştırma Hastanesi’ne (EAH) sevk etmiştir. Ayrıca ATK 11/8/2011 tarihinde, elde ettiği bilgiler çerçevesinde A.K.nın halihazırda sürekli hastalık, sakatlık ve kocama hali kapsamında değerlendirilmediği, yapılacak ilave tetkikler ve hastalığının evrelendirilmesine yönelik hazırlanacak raporun gönderilmesi sonrasında yeniden görüş düzenleneceği yönünde rapor düzenlemiştir. Cezaevinde kaldığı dönem boyunca A.K., özel af işlemleri için yapılan sevkler dışında, hastalığının tedavisi için 22/3/2011 ila 17/10/2011 tarihlerinde toplam 14 kez çeşitli hastanelere sevk edilmiştir. Başvurucunun babası A.K., Cezaevinde bulunduğu sırada 19/10/2011 tarihinde vefat etmiştir. Kartal EAH’nin hastalığının evrelendirilmesine ilişkin raporu A.K.nın vefatından sonra posta ile 5/12/2011 tarihinde Cezaevine ulaşmıştır. Başvurucu, raporu düzenleyen ATK görevlileri hakkında görevi ihmal suçunu işledikleri iddiasıyla suç duyurusunda bulunmuş, kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Bu karara yapılan itiraz reddedilmiştir.
Başvurucunun İddiaları
Başvurucu; cezaevinde hükümlü olarak bulunan babasının kanser hastası olması sebebiyle cezasının ertelenmesi talebinde bulunulduğunu, bu talebin ATK’ca verilen rapor doğrultusunda reddedildiğini, ancak raporun verilmesinden yaklaşık 2 ay sonra babasının vefat ettiğini, raporu veren ATK görevlileri hakkında görevi ihmal suçunu işledikleri iddiasıyla suç duyurusunda bulunduğunu, fakat soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, babasının zor şartlar altında vefat etmesinin kendisine eziyete dönüştüğünü belirterek yaşam hakkı ve işkence yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Anayasa Mahkemesi başvuru kapsamında özetle aşağıdaki değerlendirmeleri yapmıştır:
A.K. hakkında cezaevine girmeden önce 8/10/2010 tarihinde akciğer ca (akciğer kanseri) teşhisi konulduğu, kendisinin kemoterapi ve radyoterapi tedavisi görmeye başladığı, bu durumunun cezaevine girdiği 20/3/2011 tarihinde Cezaevi idaresine bildirildiği anlaşılmaktadır. A.K.nın hastalığının ciddi boyutta olduğu ve bu durumun zaman ilerledikçe daha da kötüye gittiği açıktır. Dolayısıyla başvuruda çözülmesi gereken mesele, A.K.nın sağlık durumunun, vefatına kadar cezaevinde kalmasıyla ne kadar uyumlu olduğudur. Bir başka ifadeyle somut olay açısından incelenebilecek temel husus, bu durumun A.K. açısından, özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan elem seviyesinden daha fazla sıkıntı veya eziyet doğurup doğurmadığıdır.
Bu konuda mevcut düzenlemelere bakıldığında, 5275 sayılı Kanun'un 16. maddesinin 2. fıkrasında bir hükümlünün cezasının infazının sağlık nedenleriyle ertelenebileceği öngörülmektedir. Ayrıca Anayasa'nın 104. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendi Cumhurbaşkanı nezdinde sürekli hastalık sebebiyle af talebinde bulunabilme imkânı tanımaktadır.
Bu düzenlemelerin teorik olarak, özellikle çok ağır bir hastalığa yakalanan veya diğer başka bir nedenle cezaevi koşullarında kalmaları uygun olmaktan çıkan hükümlü kişilerin maddi ve manevi bütünlüklerini korumaya imkân sağlayacak nitelikte olduklarında bir şüphe bulunmamaktadır. Bu nedenle üzerinde durulması gereken husus, cezaevlerinde hükümlü ve tutuklu olarak tutulan kişilerin sağlık durumunun ne ölçüde anılan yasal imkânlardan yararlanmayı sağlayacak nitelikte olduğu ve bu kişilerin sağlık durumu karşısında yürütülen işlemlerin yerinde olup olmadığıdır.
Bu kapsamda Anayasa Mahkemesinin başvuru konusu olay açısından değerlendireceği husus, yetkililer tarafından infazın ertelenmesi ya da özel affa tabi tutulması konusunda verilecek karara esas olmak üzere, ilgili kişinin sağlık durumunun, yasal ve ikincil düzenlemelerle yetkilendirilmiş sağlık kuruluşlarınca resmî olarak tespit edilmesi için gerekli işlemlerin makul hız ve özende yapılıp yapılmadığıdır. Bu durumda, belirlenen usulün sağlıklı bir şekilde işletilmesinin, karar alma sürecinde yer alan cezaevi idaresi, tam teşekküllü devlet hastanesi ve ATK’nın yürüteceği işlemlere bağlı olduğu söylenebilecektir. Yürütülecek işlemlerdeki eksiklikler ve yaşanacak gecikmeler, bu konuda hakkında başvuru yapılan tüm kişiler için geçerli olabileceği gibi somut olayda da ilerleyen hastalığının sebep olduğu kaçınılmaz sona doğru yaklaşırken A.K.ye onurunu korumaya imkân tanımayacak, onu ailesinin desteğinden yoksun kalacak şekilde cezaevinde tek başına bırakmak anlamına gelecektir.
A.K.nın yakınlarının, kendisinin sağlık durumu dikkate alınarak infaz şeklinin yeniden ele alınması yönünde talepleri bulunmaktadır. Bu talebe ilişkin nihai kararın alınabilmesi için yapılan sevk işlemleri, hazırlanan raporlar ve talep yazılarındaki eksiklikler ve gecikmeler nedeniyle A.K.nın ve A.K.nın sağlık durumunu tespit için düzenlenen bilgi ve belgelerin "tam teşekküllü devlet hastanesi" ile ATK arasında gidip gelmek zorunda kaldığı, buna rağmen 21/3/2011 tarihinde başlatılan sürecin A.K.nın vefat ettiği tarihe kadar geçen yaklaşık yedi aylık süreçte tamamlanamadığı görülmektedir. Buna, süreçte yer alan kurumların hangisinin/hangilerinin neden olduğunun tespitinin bir önemi bulunmamaktadır. Önemli olan husus, bürokratik işlemlerin doğru ve zamanında yürütülememesi nedeniyle A.K. açısından çok kritik olan kararın verilememiş olmasıdır.
A.K. hakkında, Cezaevine girdiği ve infazın ertelenmesi olarak vasıflandırabilecek talebinin Cezaevi idaresine ve ATK'ya iletildiği anda uzman sağlık kuruluşlarınca tanısı konulmuş, tedavisine devam edilen ve kısa süre içerisinde hayatını tehlike altına sokabilecek akciğer ca hastası olduğu tespitinin hâlihazırda yapılmış bulunması ve kendisinin de 74 yaşında olmasının bu sürecin hızlı bir şekilde yürütülmesinin önemini daha da arttırdığının kabul edilmesi gerekmektedir.
A.K., ölümcül bir hastalığa yakalanmış ve sağlık durumu vefatından önce Cezaevi koşullarına uygun olmayan hâle gelmiş olmasına rağmen, ailesinden ayrı olarak Cezaevinde vefat etmiştir. A.K.nın, vefatından iki gün önce acil olarak hastaneye sevk edilmiş olması, son günlerinde çektiği sıkıntıların daha da fazlalaştığının bir göstergesi olarak dikkate alınabilecektir. Buna rağmen başvurucuya sevk edildiği hastanede yatarak tedavi görmesi imkânının da tanınmadığı görülmektedir. Bu çerçevede A.K.nın kanser hastalığının ve özgürlükten yoksun kalmanın kaçınılmaz ve doğal sonucu olan sıkıntıdan daha fazla bir sıkıntıya ve buna bağlı olarak insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir muameleye maruz kaldığının kabul edilmesi gerekmektedir.
Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi yukarıda açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan “insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı”nın ihlal edildiğine karar vermiştir.
Bu basın duyurusu Genel Sekreterlik tarafından kamuoyunu bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup bağlayıcı değildir. |