22.5.2018

BB 13/18

Eski Anayasa Mahkemesi Üyesi Erdal Tercan Hakkında Uygulanan Tutuklama Tedbirine İlişkin Karar

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, 12/4/2018 tarihinde, Eski Anayasa Mahkemesi Üyesi Erdal Tercan (B. No: 2016/15637) başvurusunda, tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasının açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle kabul edilemez olduğuna, tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığı iddiasına ilişkin olarak ise kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Olaylar

Başvurucu, Anayasa Mahkemesi üyesi olarak görev yapmaktayken, 15 Temmuz darbe teşebbüsü sonrası Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma kapsamında 16/7/2016 tarihinde gözaltına alınmış, 20/7/2016 tarihinde silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmıştır.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 25/10/2017 tarihinde, başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğinden bahisle hakkında kamu davası açılması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben fezleke düzenlemiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 16/1/2018 tarihli iddianamesiyle başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle Yargıtay 9. Ceza Dairesinde kamu davası açılmıştır.

Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla derdesttir ve başvurucunun tutukluluk durumu devam etmektedir.

İddialar

Başvurucu, hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olmadığını, tutukluluğun makul süreyi aştığını ve tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığını kaydederek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini öne sürmüştür.

Başvurucu, tutukluluğa itirazın bağımsız ve tarafsız hâkim güvencelerine aykırı olan ve kapalı bir sistem içinde faaliyet gösteren sulh ceza hâkimliklerince karara bağlandığını ve bunun da kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlali olduğunu iddia etmiştir.

Başvurucu ayrıca masumiyet karinesinin, adil yargılanma hakkının, özel hayata saygı ve konut dokunulmazlığı haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

1. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia Yönünden

Anayasa Mahkemesi, bu iddia kapsamında özetle aşağıdaki değerlendirmeleri yapmıştır:

Başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma suçunun işlendiğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin dosyada bulunduğu belirtilmiştir. Ayrıca tutuklamaya itirazın reddine ilişkin kararda başvurucunun da aralarında olduğu şüpheliler yönünden isnat edilen suçun işlendiğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğu ifade edilmiştir.

Başvurucu hakkında düzenlenen fezlekede başvurucunun isnat edilen suçu işlediğine dair delil olarak gizli tanık ve şüpheli beyanları ile diğer kişiler arasında ByLock üzerinden yapılan haberleşmenin içeriğine dayanıldığı görülmektedir. İddianamede bunlara ek olarak başvurucunun telefon sinyal bilgilerine de değinilmiştir.

Başvurucunun dışındaki bazı kişiler (Ö.İ. ile S.E. ve B.Y.; S.E. ile B.Y. ve R.Ü.) arasında ByLock programı üzerinden yapılan haberleşmenin içeriğinde başvurucuyla ilgili bazı olguların bulunduğu belirtilmiştir. Soruşturma mercileri, şüpheli/tanık beyanları ve ByLock yazışmaları gibi delillere dayanarak asıl mesleği öğretmenlik olan Ö.İ.nin FETÖ/PDY'nin yargı mensuplarından sorumlu sivil imamı, raportör olan S.E.nin bu yapılanmanın Anayasa Mahkemesi sorumlusu, B.Y. ve R.Ü.nün yapılanmaya mensup raportörler olduklarını değerlendirmiştir.

Bu kapsamda Ö.İ. ile S.E. arasındaki görüşmelerde, FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlamalardan dolayı tutuklanan bir gazetecinin yaptığı bireysel başvuruya ilişkin olarak Anayasa Mahkemesinin bir kararındaki karşıoylara yönelik değerlendirmeler yapıldığı anlaşılmaktadır. Ö.İ. ile B.Y. arasındaki görüşmelerde ise Ö.İ.nin Anayasa Mahkemesi başkanvekilliği için yapılacak seçimde kime/kimlere destek verileceği hususundaki düşüncesinin başvurucuya Anayasa Mahkemesi üyesi A.A. tarafından söylenmesini talep ettiği görülmektedir.

S.E. ile B.Y. arasındaki görüşmelerde FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlamalardan dolayı tutuklanan iki hâkim tarafından yapılan bireysel başvurulara ilişkin olarak S.E.nin dosyayı görüşecek heyette -başvurucu için kullanıldığı söylenen "Ertan" kod adı zikredilerek- başvurucunun olduğunu, başvurucunun bir şey sormak istediğini, bunun için -kod adlarını zikrederek- FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu belirtilen bazı raportörlerin başvurucunun yanına gitmesinin iyi olacağını ifade ettiği, B.Y.nin olumlu karşılık verdiği, S.E. ile R.Ü. arasındaki görüşmelerin de aynı hususa ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

Öte yandan Anayasa Mahkemesinde raportör olarak görev yapmış olan R.Ü. soruşturma mercilerince şüpheli sıfatıyla alınan ifadelerinde; FETÖ/PDY mensuplarının taraf olduğu bireysel başvurulardaki tutumundan ve bu yapılanmaya mensup raportörlerle olan ilişkisinden başvurucunun da FETÖ/PDY mensubu olduğu sonucuna ulaştığı, başvurucunun nasıl hareket edeceği konusunda -FETÖ/PDY'nin Anayasa Mahkemesi sorumlusu olduğu belirtilen- raportör S.E. ile konuştuğu, S.E.nin de (kendi söylediğine göre) Anayasa Mahkemesi veya yüksek yargı imamı olan sivil kişi ile irtibata geçtiği ve başvurucunun gelen talimat doğrultusunda hareket ettiği, FETÖ/PDY içinde başvurucu için "Ertan" kod adının kullanıldığı, hâkimlerle ilgili başvuruda başvurucunun FETÖ/PDY'den gelen talimat uyarınca karşıoy kullandığı, FETÖ/PDY'ye mensup raportörlerin de karşıoy gerekçesinin hazırlanmasında başvurucuya yardım ettiği yönünde beyanda bulunmuştur.

Bunun yanı sıra Anayasa Mahkemesinde raportör olarak görev yapmış oldukları anlaşılan ve soruşturma mercilerince kimlikleri gizlenerek dinlenen tanıklardan biri, daha önceden tanıdığı başvurucunun sosyal ilişkilerinden FETÖ/PDY mensubu olduğu kanaatine ulaştığını; diğeri ise başvurucunun FETÖ/PDY mensubu olduğunu ifade etmiştir.

Son olarak başvurucunun kullandığı cep telefonunun, FETÖ/PDY'nin sivil imamları oldukları iddiasıyla haklarında soruşturma yürütülen bazı kişilerin kullandıkları cep telefonlarıyla farklı tarihlerde aynı baz istasyonundan sinyal bilgisi aldığı, bu sivil imamların FETÖ/PDY ile bağlantılarının olması nedeniyle meslekten çıkarılan çok sayıda yüksek mahkeme üyesiyle de farklı tarihlerde bir araya geldikleri tespit edilmiştir.

Bu itibarla başvurucu yönünden suç şüphesinin varlığını doğrulayan belirtilerin soruşturma dosyası kapsamında bulunduğu anlaşılmıştır.

Somut olayda soruşturma makamlarının tutuklama nedenlerinin varlığı ve tutuklamanın ölçülü olduğu yönündeki değerlendirmeleri de temelsiz değildir.

Açıklanan nedenlerle Anayasa Mahkemesi, başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

2. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığı İddiası Yönünden

Başvurucunun üyesi olduğu iddia edilen örgütün özellikleri, yargıdaki yapılanmasının boyutu ve faaliyetlerinin niteliği, bu türdeki soruşturmaların yürütülmesinin zorluğu, her bir aşamada elde edilen bulguların yeni birtakım araştırmalar yapmayı gerektirebilmesi, başvurucu hakkındaki soruşturmada örgütle bağı olduğu değerlendirilen diğer kişilerin kullandıkları farklı iletişim araçlarındaki olguların her bir kişi yönünden tespit ve değerlendirilmesi zorunluluğunun bulunması, çok sayıda kişinin uzun bir süreçteki telefon sinyal bilgilerinin eşleştirilmesi gibi toplanması güç delillerin bulunması dikkate alındığında genel olarak soruşturma ve kovuşturma süreçlerinin yürütülmesinde bir özensizlik gösterildiği tespit edilmemiştir.

Ayrıca başvurucu hakkındaki tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinin hürriyetten yoksun bırakılmanın meşru nedenlerinin belirtilmesi bakımından ilgili ve yeterli olması dikkate alındığında yaklaşık 1 yıl 9 aylık tutukluluk süresinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.

Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın ve 19. maddesinin yedinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.

3. Tutukluluk İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığı İddiası Yönünden

Başvurucunun tutukluluk durumu, tutuklanmasına karar verildiği 20/7/2016 tarihinden itibaren duruşma yapılmaksızın dosya üzerinden yapılan incelemeler sonucunda verilen kararlar ile devam ettirilmiştir. Başvurucunun bu süreçte tutukluluğa yönelik itirazlarını, tutuklanmasına dayanak olan delillerin içeriğine veya nitelendirilmesine yönelik iddialarını, lehine ve aleyhine olan görüş ve değerlendirmelere karşı beyanlarını, tahliye taleplerini hâkim/mahkeme önünde sözlü olarak dile getirmesi mümkün olmamıştır. Dolayısıyla başvurucunun tutukluluk durumunun yaklaşık 21 ay boyunca duruşmasız olarak incelenmesi olağan dönemde "silahların eşitliği" ve "çelişmeli yargılama" ilkeleri ile bağdaşmamaktadır.

Başvurucunun tutukluluk durumunun 21 ay boyunca duruşmasız olarak dosya üzerinden yapılan incelemeler sonucunda verilen kararlar ile devam ettirilmesi ve bu süreç içinde hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaması olağan dönemde Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında belirtilen güvencelere aykırı olmakla birlikte bunun olağanüstü dönemlerde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında meşru olup olmadığının da incelenmesi gerekir.

Bu bağlamda özellikle başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik olarak tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması suretiyle gerçekleştirilen müdahalenin Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında "durumun gerektirdiği ölçüde" olup olmadığının tespiti gerekmektedir.

Anayasa Mahkemesi daha önceki bir kararında darbe teşebbüsü kapsamında suçlanan başvurucuların tutukluluk incelemelerinin 8 ay 18 gün boyunca duruşmasız olarak yapılmasını "durumun gerektirdiği ölçüde" bir tedbir olarak karara bağlamıştır. Mahkeme söz konusu kararında, darbe teşebbüsü sonrasında FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu değerlendirilen çok sayıda kişi hakkında yürütülen soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olması, yargı makamlarının öngörülemez şekilde ağır bir iş yükünü yönetmek zorunda kalmaları, çok sayıda yargı mensubunun FETÖ/PDY ile ilgisi nedeniyle görevden el çektirilmesi, tutuklu kişilerin bir yargı merciine başvurma haklarının ve mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna başvurabilme imkânlarının -olağanüstü hâl döneminde de- korunmuş olması gibi pek çok nedene dayanmıştır.

Somut olayda başvurucunun tutukluluk incelemeleri kapsamında hâkim/mahkeme önüne çıkarılmadığı süre (21 ay) söz konusu kararda incelenen sürenin iki katından fazladır.

Olağanüstü hâl sürecinde hâkim ve savcı sayısının artırılmasına yönelik alınan tedbirler sonucunda darbe teşebbüsü sonrası süreçte yaklaşık altı bin hâkim ve savcı göreve başlamış, böylelikle hâkim ve savcı sayısında önemli bir artış sağlanmak suretiyle olağanüstü hâl döneminde hâkim ve savcıların meslekten çıkarılmasından kaynaklanan açık kapatılmıştır.

Ayrıca darbe teşebbüsüne ilişkin soruşturmaların tamamına yakını sonuçlandırılmış ve şüpheliler hakkında kovuşturma evresine geçilmiştir. Öte yandan -doğrudan teşebbüsle bağlantılı olmamakla birlikte- FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmalar kapsamında haklarında tutuklama tedbirine başvurulan kişiler yönünden de soruşturmaların önemli bir bölümünün sonuçlandırıldığı bilinmektedir. Yine özellikle FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan tutuklanan şüphelilerin bir kısmının tahliye edildiği veya haklarında mahkûmiyet hükmü verilerek suç isnadına bağlı tutulma hâllerinin sona erdiği görülmektedir. Dolayısıyla darbe teşebbüsü veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturma veya davalarda önemli bir merhale katedildiği söylenebilir.

Bu durumda başvurucunun tutukluluk incelemelerinin yaklaşık 21 ay boyunca hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılmasının "durumun gerektirdiği ölçüde" bir tedbir olup olmadığı değerlendirilirken hâkim/mahkeme önüne çıkarılmama süresiyle birlikte olağanüstü dönemin süreç içinde değişen bu koşullarının da dikkate alınması gerekmektedir.

Söz konusu koşullar dikkate alındığında, FETÖ/PDY veya terörle ilgili olarak yürütülen soruşturma veya kovuşturma süreçlerinde tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılmasının ve tutukluluğun dosya üzerinden verilen kararlarla devam ettirilmesinin 18 aya kadar durumun gerektirdiği ölçüde bir tedbir olarak kabul edilebileceği değerlendirilmiştir.

Ancak bu değerlendirmenin olağanüstü hâlin başlangıcından bugüne kadarki koşulların ve bu koşullardaki değişikliklerin dikkate alınması sonucu yapıldığı gözardı edilmemelidir. Dolayısıyla bu değerlendirme, soruşturma ve kovuşturma mercilerinin bundan sonra her zaman tutukluluk incelemelerini 18 ay boyunca dosya üzerinden yapmalarına imkân sağlayan açık bir ruhsat olarak görülmemelidir.

Bununla birlikte mevcut durumda olağanüstü hâlin devam ettiği ve darbe teşebbüsü veya FETÖ/PDY ile bağlantılı davaların büyük bir bölümünün derdest olduğu dikkate alındığında tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılabileceği sürelerin olağan döneme göre daha uzun olmasının da otomatik olarak durumun gerektirdiği ölçüdebir tedbir mahiyetinde olmadığı söylenemez. Anayasa Mahkemesi her bir başvuruda somut olayın koşullarını, tutukluluk incelemelerinin duruşmasız olarak yapıldığı süreyi ve olağanüstü hâl döneminde bu süre içindeki yaşanan gelişmeleri dikkate alarak bir değerlendirme yapacaktır. 

Sonuç olarak, silahlı terör örgütü (FETÖ/PDY) üyesi olma suçundan tutuklu bulunan başvurucunun, tutukluluk incelemeleri kapsamında 18 ayı aşkın bir süre boyunca hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaması durumun gerektirdiği ölçüde bir tedbir olarak değerlendirilmemiştir.

Bu itibarla Anayasa'nın 15. maddesinin, başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik olarak tutukluluğun 21 ay boyunca hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın dosya üzerinden yapılan incelemeler sonrasında verilen kararlarla sürdürülmesi şeklinde yapılan ve Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında belirtilen güvencelere aykırı olan bu müdahaleyi meşru kılmadığı değerlendirilmiştir.

Açıklanan nedenlerle Anayasa Mahkemesi, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

4. Diğer İddialar Yönünden

Anayasa Mahkemesi, başvurucunun masumiyet karinesinin ihlal edildiğine, tutuklamaya karşı itiraz hakkının etkin olarak kullanılamaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması; adil yargılanma ile özel hayata saygı ve konut dokunulmazlığı haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının ise başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedenleriyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

Bu basın duyurusu Genel Sekreterlik tarafından kamuoyunu bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup bağlayıcı değildir.