31.12.2025

ND 32/25

Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB) Kurumunu Düzenleyen Kurala İlişkin İptal Davası ve İtiraz Başvurusu Hakkında Karar

Anayasa Mahkemesi 10/7/2025 tarihinde E.2024/98 numaralı dosyada, 7499 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 15. maddesiyle 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin değiştirilen (5) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline, iptal hükmünün kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesine karar vermiştir.

Dava ve İtiraz Konusu Kural

Dava ve itiraz konusu kuralda, sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası olması hâlinde mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar verilebileceği öngörülmüştür.

Başvuru Gerekçesi

Dava dilekçesinde ve başvuru kararında özetle; HAGB kurumunun temel hak ve özgürlüklerin kullanımına yönelik kamu otoritelerinin sınırlayıcı ve keyfî uygulamalarının önlenmesine  yönelik yeterli güvenceler içermediği, devlete kişilerin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının kullanımı bakımından yüklenen pozitif yükümlülüğün aksine kurallarla kişiler hakkında fiilî cezasızlık imkânının getirildiği, kamu gücü kullanan kimseler bakımından cezanın caydırıcılık etkisinin ortadan kaldırıldığı, dolayısıyla mağdurlar yönünden doğan zararların telafi edilemediği, kuralların kişilerin mülkiyet hakkına ölçüsüz sınırlama getirdiği, hükmün denetlenmesini talep etme hakkıyla ve kanun önünde eşitlik ilkesiyle de bağdaşmadığı belirtilerek kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun HAGB kurumunun düzenlendiği 231. maddesinin (5) numaralı fıkrasının birinci cümlesi Anayasa Mahkemesinin 1/6/2023 tarihli ve E.2022/120, K.2023/107 sayılı kararıyla iptal edilmiştir.

Anılan kararda HAGB kurumunun cezasızlıkla bağlantılı olarak yaşam hakkı ile işkence ve kötü muamele yasağıyla ilgili sorunlara neden olduğu, bunların yanı sıra başta ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı olmak üzere birçok temel hak ve özgürlüğe müdahale teşkil ettiği, kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlemler içermediği ifade edilmiştir.

Söz konusu kararda, sanığın geçerli bir feragat iradesi olmaksızın kanunen tabi olduğu istinaf yoluna başvurusunun henüz hüküm kurulmadan imkânsız hâle getirilmesinin hükmün denetlenmesini talep etme hakkı ile mahkemeye erişim hakkını sınırladığı, mahkemece hüküm kurulmasından önceki bir aşamada açıklanan belirli bir kanun yolundan feragat iradesinin anayasal geçerlilik koşullarını sağlamadığı, sanığa HAGB’yi kabul edip etmediğine yönelik görüşünün mahkûmiyet hükmünün ardından sorulmasına yönelik usule ilişkin bir güvencenin de bulunmaması nedeniyle hükmün kanunilik şartını taşımadığı gibi sanığa aşırı bir külfet yüklediği ve ölçülü olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Kararda ayrıca ceza yargılaması sonunda mülkiyetin kamuya geçirilmesi sonucuna yol açan müsadere kararının mülkiyet hakkına sınırlama getirdiği, kural uyarınca HAGB kararı ile birlikte müsadere kararının da infazının mümkün hâle getirildiği, buna ilişkin olarak kanunda yeterli güvencelerin sağlanmaması sebebiyle hükmün malikler üzerinde aşırı bir külfete neden olduğu belirtilmiştir.

Diğer yandan kararda mahkemece verilen HAGB kararının nitelik itibarıyla ceza hükmü olmayıp kişiyi ceza tehdidi altında bıraktığı, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında da kötü muamele iddiaları yönünden HAGB kurumunun uygulanmasının sanığın infaz edilebilir bir ceza almaması sonucunu doğurduğu ve bu kurumun uygulanmasında mağdurun muvafakati ya da mağdur açısından manevi bir telafinin sağlanmasının da aranmadığı dikkate alındığında söz konusu geri bırakma kararının mağdur açısından yeterli ve etkili bir giderim sağlamadığı ifade edilmiştir.

Yine kararda Anayasa'nın 17. maddesine aykırı muamelelerin kamu görevlileri tarafından değil de üçüncü kişiler tarafından gerçekleştirilmesi hâlinde devletin pozitif yükümlülükleri kapsamında daha esnek davranmak mümkün iken failin kamu görevlisi olduğu durumlarda hukuka aykırı ve son derece ciddi bir fiilin hiçbir şekilde hoş görülemeyeceğinin gösterilmesi gerektiği, bu anlamda HAGB kurumunun kamu görevlisinin görevi sebebiyle işlediği ve Anayasa’nın anılan maddesi bağlamında işkence, eziyet ve kötü muamele kabul edilen suçlar bakımından uygulanmayacağına dair yasal düzenlemenin bulunmamasının ve ceza mahkemelerinin uygulamalarıyla da bu sorunun çözülememesinin Anayasa’nın 17. maddesinin devlete yüklemiş olduğu usul yükümlülüğüyle bağdaşmadığı belirtilmiştir.

Anayasa Mahkemesinin anılan kararının akabinde ihdas edilen dava ve itiraz konusu kural da HAGB kurumuna ilişkin düzenleme içermektedir. Kanun koyucu 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinde, 7499 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’la yapılan değişiklikle birlikte müsadere bakımından farklı bir usul öngörmüştür. Yine anılan değişiklik sonrasında HAGB’nin uygulanması sanığın kabulüne bağlı değilse de kuralın da yer aldığı maddenin (12) numaralı fıkrasında HAGB kararına karşı istinaf yoluna başvurulabileceği düzenlenmek suretiyle esasa ilişkin hukuka aykırılık iddiaları yönünden de kanun yolunda denetim imkânının getirildiği, bu bağlamda sanığın kanun yolundan ve adil yargılanma hakkının diğer güvencelerinden feragat etmesini zorunlu kılan bir hükme yer verilmediği anlaşılmaktadır.

Bununla birlikte iptal kararında belirtildiği şekilde HAGB kurumunun kamu görevlisinin görevi sebebiyle işlediği ve Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında işkence, eziyet ve kötü muamele kabul edilen suçlar bakımından uygulanmayacağına dair yasal bir düzenleme bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu hususta Anayasa Mahkemesinin anılan iptal kararındaki tespitleri gözetilerek bir düzenlenmenin yapılmadığı, kuralın iptal edilen hükümle kamu görevlisinin görevi sebebiyle işlediği ve Anayasa’nın 17. maddesi anlamında işkence, eziyet ve kötü muamele kabul edilen suçlar yönünden aynı sonuçları doğuracağı açıktır. Bu itibarla kural Anayasa’nın 17. maddesinin devlete yüklemiş olduğu faillere fiilleriyle orantılı cezalar verilmesi ve mağdurlar açısından uygun giderimin sağlanması şeklindeki usul yükümlülüğüyle bağdaşmamaktadır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.

Bu basın duyurusu Genel Sekreterlik tarafından kamuoyunu bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup bağlayıcı değildir.