13.6.2025

ND 17/25

Belirli Kıymetlerin İzinsiz Olarak Ülkeye Sokulması ya da Ülkeden Çıkarılması Durumunda Uygulanacak Yaptırımları Düzenleyen Kurala İlişkin İtiraz Başvurusu Hakkında Karar

Anayasa Mahkemesi 6/3/2025 tarihinde E.2024/169 numaralı dosyada, 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun’un 5827 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değiştirilen 3. maddesinin ikinci fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline, iptal hükmünün kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesine karar vermiştir.

İtiraz Konusu Kural

İtiraz konusu kuralda; 1567 sayılı Kanun’un 1. maddesinde yazılı kıymetlerin izinsiz olarak yurttan çıkarılması veya yurda sokulması hâlinde ve bu fiil 5607 sayılı Kanun hükümlerine göre suç veya kabahat oluşturmadığı takdirde kişinin eşya ve kıymetlerin rayiç bedeli kadar, teşebbüs hâlinde bu bedelin yarısı kadar idari para cezasıyla cezalandırılması öngörülmektedir.

Başvuru Gerekçesi

Başvuru kararında özetle; itiraz konusu kuralla 1567 sayılı Kanun’un 1. maddesinde yazılı kıymetlerin izinsiz olarak yurttan çıkarılması ya da yurda sokulması kabahatinin işlenmesi hâlinde yaptırımın maktu para cezası şeklinde belirlenmesi nedeniyle mahkemelerin somut olayın şartlarını değerlendiremediği, bu itibarla hâkime takdir yetkisi tanımayan ve korunmak istenen meşru amaç ile mülkiyet hakkı arasında adil bir dengenin kurulmasına imkân vermeyen kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Kamu düzeni ve ekonomik istikrarın korunması açısından belirli kıymetlerin izinsiz olarak ülkeye sokulması ya da ülkeden çıkarılması, devletin kontrolü altında tutulması gereken bir faaliyettir. Devlet, bu tür malların serbest dolaşımını sınırlandırarak hem kendi ekonomik güvenliğini hem de vatandaşlarının refahını koruma yükümlülüğünü yerine getirmeyi hedeflemektedir. Caydırıcılığın sağlanmasının amaçlandığı anlaşılan itiraz konusu kuralda belirtilen kıymetlerin yurda giriş ve çıkışının kontrol edilmesinde kamu yararının bulunduğu, dolayısıyla sınırlamanın meşru bir amaç taşıdığı açıktır.

Kuralda hangi hâl ve şartlarda, kimlere, ne kadar idari para cezasının uygulanacağı herhangi bir tereddüde yer vermeyecek şekilde açık ve net olarak belirlendiği gözetildiğinde kuralın kanunilik ölçütünü de sağladığı sonucuna ulaşılmıştır.

Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında dikkate alınması gereken bir diğer ilke ise elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşan ölçülülük ilkesidir.

Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuruya konu Mohammad Atamleh ([GK], B. No: 2020/9691, 29/2/2024) kararında itiraz konusu kuralda öngörülen idari yaptırımı Anayasa’nın 13. maddesi bağlamında ölçülülük ilkesi yönünden değerlendirmiş ve kuralın mülkiyet hakkına ölçüsüz bir müdahale oluşturduğuna karar vermiştir.

Anılan kararda bildirim koşulunu sağlamaya yönelik olan idari para cezası şeklindeki yaptırımın kamu yararı amacını gerçekleştirmeye elverişli olduğu, ayrıca kuraldaki fiilin suç olarak düzenlenmediği ve bu fiil için adli bir yaptırım da öngörülmediği, kabahat olarak düzenlenen fiile yaptırım olarak yalnızca idari para cezasının belirlendiği de gözönünde bulundurularak sınırlamanın gereklilik koşulunu sağladığı kanaatine varılmıştır.

Kararda orantılılık yönünden yapılan incelemede ise kuralın kabahatin işlendiğinin tespiti hâlinde somut olayın niteliğinden bağımsız olarak sabit oranda bir idari para cezasının uygulanmasını zorunlu kılmak suretiyle hâkime takdir yetkisi tanımadığı değerlendirilmiştir. Öngörülen meşru amaca ulaşmada kullanılan aracın ilgililer bakımından katlanılabilir nitelikte olup olmadığını değerlendirmeye, müdahalenin ağırlığı ile gerçekleşen netice arasında bir orantısızlık bulunup bulunmadığını ve ulaşılan sonucun adil olup olmadığını belirlemeye izin vermediği belirtilerek kuralda öngörülen para cezasının mülkiyet hakkını ihlal ettiğine karar verilmiştir.

İtiraz konusu kurala ilişkin olarak anılan kararda yapılan değerlendirmeden ayrılmayı gerektirir bir durum bulunmamaktadır. Buna göre kuralın kabahati işleyen kişinin kusur derecesi, paranın kaynağı, korunmak istenen meşru amacın ne ölçüde zarar gördüğü gibi unsurları incelemeye imkân vermemek suretiyle olayın şartlarına göre müdahaleyi ölçülü kılabilecek farklı sonuçlara ulaşılmasını engellediği gözetildiğinde kişilere aşırı bir külfet yüklediği sonucuna varılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir. 

Bu basın duyurusu Genel Sekreterlik tarafından kamuoyunu bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup bağlayıcı değildir.