14.2.2018

BB 8/18

Yıkılarak Bir Çocuğun Ölümüne Neden Olan Kamu Binasının Oluşturduğu Tehlikelere Karşı Gerekli Önlemlerin Alınmamasının Yaşam Hakkını İhlal Ettiğine İlişkin Kararın Basın Duyurusu

Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü, 9/1/2018 tarihinde Bedrettin Yalçın ve diğerleri tarafından yapılan bireysel başvuruda (B. No: 2014/16380), Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşama hakkına ilişkin koruma yükümünün ihlal edildiğine ve başvuruculara 40 bin TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir.

Olaylar

Muş'un Varto ilçesi Hüseyinoğlu köyünde ikamet etmekte olan ve olay tarihinde dokuz yaşında olan başvurucular yakını E.Y. arkadaşlarıyla birlikte köye yaklaşık beş yüz metre mesafede bulunan tek katlı betonarme metruk binanın içine yanında bir eşekle girmiştir. Bağlamaya çalıştığı hayvanın duvara çarpması sonucu bina çökmüş, çöken kolonlardan birinin altında kalan E.Y. hayatını kaybetmiştir.

Yapımından itibaren farklı kamu kurum ve kuruluşları tarafından binanın kullanılmayarak atıl vaziyette bekletildiği anlaşılmaktadır.

Varto Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kazaya ilişkin soruşturma başlatılmıştır. Soruşturma kapsamında müşteki ve tanık beyanları alınmış, ölü muayene tutanağı ve otopsi tutanağı düzenlenmiş, keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.

Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından; bilirkişi raporlarına göre binaya büyükbaş hayvanla girerek binanın yıkılmasına sebep olan müteveffa E.Y.nin kendi kusuruyla ölümüne sebep olduğu, müteveffanın ve binayı tahrip eden şahısların eylemlerinin olay ile PTT görevlileri ve yapı müteahhidinin cezai sorumluluğu arasındaki illiyet bağını kestiği, başkaca kusur yüklenebilecek kimse bulunmadığı gerekçeleriyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Öte yandan müteveffanın bakım ve gözetim yükümlülüğünü yerine getirmediği iddiası yönünden anne hakkında kamu davası açılmasına yer olmadığı sonucuna varılmıştır.

Başvurucuların kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yaptıkları itiraz, Muş Sulh Ceza Hâkimliğince reddedilmiştir.

Başvurucuların ayrıca binanın kaza tarihinde maliki olan TRT aleyhine açtıkları tazminat davası reddedilmiştir.

Yargıtay 3. Hukuk Dairesince ceza sorumluluğu ile tazminat sorumluluğunun farklı esaslara tabi olduğu, tarafların sorumluluklarını ve kusur oranlarını ayrı ayrı gösterecek şekilde Yargıtay denetimine uygun bir bilirkişi raporu alınarak hüküm kurulması gerektiği gerekçesiyle anılan karar bozulmuştur.

Bozma kararı sonrası yargılama sürecinin devam ettiği anlaşılmaktadır.

İddialar

Başvurucular; binanın yıkılmasında kusur ve ihmalleri bulunan şüpheliler hakkında yürütülen soruşturmanın sonuçsuz kalması nedeniyle yaşama hakkı, adil yargılanma hakkı ile etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular ayrıca ölüm olayında sorumluluğu bulunanların tespit edilerek cezalandırılmamış olmaları nedeniyle kendilerine yönelik olarak da kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Anayasa Mahkemesi bu iddialar kapsamında özetle aşağıdaki değerlendirmeleri yapmıştır:

Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşama hakkı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete negatif yükümlülükler yanında pozitif yükümlülükler de yükler.

Pozitif yükümlülükler kapsamında devletin yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşama hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi vardır. Devlet, öncelikle yaşama hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı caydırıcı ve koruyucu yasal düzenlemeler yapmalı; bununla da yetinmeyerek gerekli idari tedbirleri almalıdır. Bu ödev ayrıca bireyin yaşamını her türlü tehlike, tehdit ve şiddetten koruma yükümlülüğünü de içerir.

Devletin yaşama hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin ayrıca usule ilişkin bir yönü de bulunmaktadır. Bu yükümlülük doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirmektedir. Anılan yükümlülük olayın niteliğine bağlı olarak cezai, hukuki ve idari nitelikte soruşturmalarla yerine getirilebilir.

Kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin soruşturma yükümlülüğü her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Bununla birlikte kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarında kamu makamlarının muhakeme hatası, dikkatsizliği aşan bir kusuru olduğu veya olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkiler kapsamında tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda -ilgililer diğer hukuk yollarına başvurmuş olsalar dahi- kişilerin hayatının tehlikeye girmesine neden olanlar hakkında bir ceza soruşturması yürütülmesi gerekir.

Başvuruya konu olayda yıkılan bina kamuya aittir. Kamu makamlarının söz konusu binayı teknik gerekliliklere uygun ve güvenli şekilde inşa etme yükümlülüğü bulunmaktadır. Sonraki süreçte ise kamu idarelerinin kendilerine ait binaların her türlü bakım ve onarımını yapma,  kişilerin yaşamı ve vücut bütünlüklerinin korunması noktasında risk oluşturup oluşturmadığını değerlendirme ve tehlike arz eden binaları gerekirse yıkma yükümlülüğü bulunmaktadır.

Somut olayda bir kamu kurumu tarafından yaptırıldığı sırada inşaat tekniklerine aykırı olarak inşa edilmiş verici binasının daha sonraki süreçte kullanılmaması nedeniyle bakım ve onarım faaliyeti de gerçekleştirilmeden harabe şeklinde bırakıldığı, anılan binanın bölgede yaşayanların yaşamına yönelik kamu makamları tarafından öngörülebilecek gerçek ve yakın bir tehlike oluşturduğu, kamu makamlarının bu tehlikeyi önleyebilmek için makul ölçüler çerçevesinde kendilerinden beklenebilecek herhangi bir tedbiri almadıkları anlaşılmaktadır.

İnşaat tekniklerine aykırı olarak inşa edilen ve bu tarihten itibaren bireylerin fiziksel bütünlüklerine ciddi tehlike oluşturduğu anlaşılan binanın bundan sonraki süreçte de her an yıkılabilecek zayıflıkta olduğunun ilgili kamu makamları tarafından bilinmesi gereken bir durum olması karşısında ölüm olayının basit bir muhakeme hatası ya da dikkatsizlik sonucu meydana geldiğinin söylenmesi bu aşamada mümkün gözükmemektedir.

Yıkılan binanın bulunduğu bölgede yaşayan özellikle küçükler gibi yetişkinlerin sahip olduğu muhakeme yeteneğine sahip olmayan savunmasız kişilerin yaşamının açıkça tehlikeye atılmasına ilişkin sorumlulukları bulunanlar hakkında yalnızca tazminata hükmedilmesinin devletin bu tür bir olaya ilişkin etkili yargısal koruma sağlaması yükümlülüğü bakımından yeterli olmayacağı, devletin bu olaya göstereceği yargısal tepkinin benzer olayların yaşanmaması bakımından da önem taşıdığı değerlendirilmektedir. Bu durumda tazminat davasının başvuru yollarının tüketilmesinin etkili yargısal koruma sağlama gereklilikleri yönünden somut başvuruya etkisi olmadığı sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşama hakkının ihlal edildiğine; yalnızca ihlal tespitiyle ve yargılamanın yenilenmesi ile giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara müştereken net 40.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir.

Bu basın duyurusu Genel Sekreterlik tarafından kamuoyunu bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup bağlayıcı değildir.