Bireysel Başvuru Basın Duyuruları

22.6.2016
BB 31/16
Yaşam Hakkına İlişkin İpek DENİZ ve Diğerleri Kararı Basın Duyurusu
Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü, 21/4/2016 tarihinde İpek Deniz ve diğerleri tarafından yapılan bireysel başvuruda (B. No: 2013/1595), Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. |
Olaylar
Başvurucular, 5/3/2008 tarihinde hayatını kaybeden 1950 doğumlu Mehmet Deniz’in (M.D.) 1963 doğumlu eşi ile 1998, 1999 ve 2001 doğumlu çocuklarıdır.
Bir siyasi partinin ilçe başkanlığı tarafından ilgili Kaymakamlıktan izin almak suretiyle düzenlenen etkinlik bir terör örgütü ve lideri lehinde eyleme dönüşmüş, eylemde yolları kesen göstericiler polis tarafından dağıtılmıştır. Eylemcilerin kaldırım taşlarını sökerek yaptıkları taşkınlıklarda bina ve işyeri zarar gören vatandaşlar ile eylem yapan gruplar arasında kavga çıkmış, kavga polis müdahalesi ile sonlandırılmıştır. Yaşanan olaylar sırasında 14 polis memuru yaralanmış, çok sayıda polis aracı, kamu bankalarına ait iki araç ve vatandaşlara ait işyerleri hasar görmüştür. Polis yaşanan olaylar hakkında Cumhuriyet Başsavcılığını bilgilendirmiştir.
Cumhuriyet Başsavcılığının talimatı üzerine olay günü saat 16.30’a kadar olaylara karıştığı belirtilen 108 kişi kolluk görevlileri tarafından yakalanmıştır. Başvurucuların yakını M.D.nin ismi de yakalama tutanağında yer almaktadır. M.D. olay günü kolluk görevlileri tarafından yakalandıktan sonra adli raporu alınmaksızın doğrudan Emniyet Müdürlüğüne götürülmüştür. Burada bir süre tutulan M.D. (Nezarethane kaydı bulunmamaktadır.) sağlık durumunun kötüye gitmesi üzerine polis aracıyla saat 18.10’da Devlet Hastanesine getirilmiş, ilk muayenesini yapan doktor baş bölgesine aldığı darbeler nedeniyle hayati tehlikesi olduğu yönünde rapor düzenlenmiştir.
M.D. acil olarak Van Devlet Hastanesine sevk edilmiş ve aynı gün Van Devlet Hastanesinde hayatını kaybetmiştir. Van Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan ölü muayene ve otopsi işlemi sonucunda M.D.nin kesin ölüm sebebi “kafaya gelen künt travma neticesinde oluşmuş beyin kanamasına bağlı solunum ve dolaşım yetmezliği” olarak belirlenmiştir.
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 6/3/2008 tarihinde olaya ilişkin resen soruşturma başlatılmıştır. Soruşturma kapsamında M.D.nin eşi başvurucu İpek Deniz eşinin olay günü taziye ziyaretinden evine dönerken polisler tarafından dövülerek öldürüldüğünü, olayı gören tanıkların isimlerini daha sonra dilekçeyle bildireceğini belirtmiştir. Başvurucunun talebi üzerine M.D.nin mezarı açılmış ve cenazesi yeniden otopsi işlemi yapılmak üzere İstanbul Adli Tıp Kurumuna gönderilmiştir. İstanbul Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesi tarafından yapılan otopsi sonucunda M.D.nin kesin ölüm sebebi “vücudunda yaygın travmatik lezyonlar ve kaburga kırıkları bulunan kişide ölümün künt kafa travmasına bağlı beyin doku harabiyeti ve beyin kanaması” olarak belirlenmiştir.
Olayla ilgili olarak çok sayıda tanık Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından dinlenmiştir. Tanıkların büyük çoğunluğu olaya ilişkin doğrudan görgülerinin olmadığını belirtmiş; sadece M.S.K., M.E.M., F.C. ve S.S. olayı gördüklerini belirtmişlerdir. Tanıkların beyanlarında M.D’ye polislerin kazma sapları ve coplarla vurduğu yönünde ifadeler yer almış, tanıklardan S.S. de bir polis memurunu teşhis etmiştir.
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yakalama tutanağında isimleri belirtilen diğer polis memurlarının ifadeleri alınmamış, olaya ilişkin polis müfettişlerince yürütülen disiplin soruşturmasında yer alan ifadeler incelenmekle yetinilmiştir. Soruşturma bir yıl içinde tamamlanarak anılan polis memuru hakkında "zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama sonucu ölüme sebep olmak" suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmıştır.
Erciş Ağır Ceza Mahkemesi “5/3/2008 tarihinde görev yapan polis memurlarının hiçbirisinin tanık sıfatıyla dinlenmemiş olması” gerekçesiyle iddianamenin iadesine karar vermiştir. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından anılan karara karşı yapılan itiraz Van 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmiştir.
16/7/2009 tarihli duruşmayla başlayan yargılama, on iki celse devam etmiş ve 2/6/2011 tarihinde tamamlanmıştır. Polis memurları ifadelerinde M.D’yi gözaltına alma işlemini hangi memurun yaptığını bilmediklerini beyan etmişlerdir. Soruşturma aşamasında ifadelerine başvurulan tanıklar M.S.K., M.E.M., F.C. ve S.S. Mahkemece sorgulanmış, olayın üzerinden iki yılı aşkın bir süre geçmiş olması nedeniyle ayrıntıları çok iyi hatırlayamadıklarını vurgulayarak Savcılık aşamasında verdikleri ifadeleriyle kısmen çelişen beyanlarda bulunmuşlardır. Yapılan yargılama neticesinde sanık polis memurunun beraatına karar verilmiştir.
Mahkeme ayrıca “ölen M.D.ye eylemde bulunarak ölümüne neden olan polis memurlarının tespit edilerek haklarında kamu davasının açılması konusunda gereğinin takdiri için karar kesinleştiğinde Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunulmasına” karar vermiştir. Başvurucu tarafından anılan karara karşı yapılan temyiz itirazı Yargıtay tarafından reddedilmiştir.
Van Barosu, İHD Van Şubesi ve Mazlumder Van Şubesi yetkililerinden oluşan beş kişilik bir heyet tarafından “Erciş’teki gösterilerde orantısız güç kullanımı ve Mehmet Deniz’in yaşamını yitirmesine ilişkin özel rapor” düzenlenerek 14/3/2008 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına sunulmuştur.
Anılan raporda S.S., İ.M., F.C., M.P., M.T., M.S.K., S.K. ve H.S. isimli kişilerle yapılan görüşmelere, heyetin yaptığı gözlem ve tespitlere, aydınlatılması gerektiği değerlendirilen noktalara, kanaat ve sonuçlara yer verilmiştir. Düzenlenen raporda polisin göstericileri dağıtmak için orantısız güç kullandığı tespitinde bulunularak M.D.nin darbedildiği belirtilen saatten(13.30) hastaneye götürüldüğü saate (19.30) kadar geçen sürede nerede tutulduğunun ve polis huzurunda M.D.yi muayene eden doktorların kimliklerinin aydınlatılması gerektiği görüşü ortaya konulmuştur.
Başvurucuların İddiaları
Başvurucular, yakınlarının gözaltına alınma sürecinde kolluk görevlilerinin güç kullanımı sonucu hayatını kaybettiğini ve olaya ilişkin etkili bir soruşturma yürütülmediğini belirterek Anayasa’nın 17. maddesinde tanımlanan yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlallerin tespiti, soruşturmanın etkili bir şekilde yapılması ile maddi ve manevi tazminata karar verilmesi taleplerinde bulunmuşlardır.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Anayasa Mahkemesi bu iddia kapsamında özetle aşağıdaki değerlendirmeleri yapmıştır:
a. Yaşam Hakkının Esasının İhlal Edildiği İddiası Yönünden
Gözaltı işlemini ve müdahaleyi gerçekleştiren polislerin kimlik ve eşkâl bilgileri ile M.D. gözaltına alındıktan hastaneye sevkedilene kadar geçen sürede yaşananlar konusunda bir belirsizlik bulunmaktadır.
M.D.nin otopsi raporunda yer alan kafasına aldığı ölümcül darbenin, kaburgalarındaki kırıkların ve vücudundaki yaygın lezyonların hangi koşullar altında meydana geldiğine ilişkin kamu makamları tarafından bir açıklama yapılmamıştır. Dosya kapsamında yer alan tek bilgi, M.D.nin araca binmemek için direndiğine dair görgü tanıklarının aşamalarda vermiş oldukları ifadelerden ibarettir. Ancak bu bilgi de kamu makamları tarafından teyit edilmemiştir.
Ölümün kolluk görevlilerinin güç kullanımı sonucu meydana geldiğinin kabul edilmesi nedeniyle, ölümle sonuçlanan güç kullanımının "mutlak zorunlu" bir durumdan kaynaklandığını ispat yükümlülüğü kamu makamlarının üzerinde olmasına rağmen bu konuda bir açıklama getirilememiştir. Öte yandan kamu makamları tarafından güç kullanımına ve bunun gerekçesine ilişkin bir açıklama yapılmadığından söz konusu müdahalenin yeterli yasal ve idari çerçevesi bulunup bulunmadığı yönünden ayrıca bir değerlendirme yapılmamıştır.
M.D.nin Emniyete getirildiğine ilişkin herhangi bir resmî kayıt tutulmamış, nezarethane defterine kaydı yapılmamış, zorunlu olmasına rağmen yakalanma anındaki sağlık durumu tespit edilmemiştir.
Emniyet birimlerinin M.D.nin ölümünün nasıl meydana geldiğine, yakalanma anından hastaneye sevk anına kadar geçen sürede gerçekleşen işlemlere ve bu işlemleri gerçekleştiren kolluk görevlilerinin kimliklerine ilişkin bilgileri adli makamlarla paylaşmadıkları görülmektedir. Bu bilgilerin ortaya konulmaması nedeniyle başvurucuların yakınının yaşamına yönelik müdahalenin hangi koşullar altında gerçekleştiği anlaşılamamış ve kamu makamlarının olayının aydınlatılması konusunda adli mercilerle işbirliği yapmaktan kaçındıkları sonucuna ulaşılmıştır.
Başvurucuların iddiaları, Ağır Ceza Mahkemesinde görülen dava ve dosya kapsamındaki bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde, kolluk görevlilerinin güç kullanımı sonucu ölümün meydana geldiği ve Anayasa’nın 17. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca ölümle sonuçlanabilecek güç kullanımını haklı kılacak bir nedenin bulunmadığı anlaşılmıştır.
Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının esasının ihlal edildiğine karar vermiştir.
b. Yaşam Hakkının Usul Boyutunun İhlal Edildiği İddiası Yönünden
M.D.nin hastanede ölmesi üzerine Cumhuriyet Başsavcılığının resen harekete geçmesi soruşturmanın etkililiği adına önemli olmakla birlikte bütün delillerin de toplanması gerekir. Bu nedenle M.D.nin ölümüyle sonuçlanan olaya ilişkin soruşturma ve kovuşturma makamlarınca tespit edilen ve edilemeyen hususların öncelikli olarak ortaya konulması gerekir.
Ölüm olayının nasıl gerçekleştiğinin anlaşılabilmesi bakımından önem taşımasına rağmen soruşturma aşamasında tespit edilmeyen hususları, araştırma yapılmasına rağmen tespit edilemeyen ve hiç araştırılmayan hususlar olarak ikiye ayırmak gerekir.
Araştırılmasına rağmen tespit edilemeyen hususlar M.D.nin kafasına ölümcül darbeyi vurduğu iddia edilen sivil giyimli polisin kim olduğu, Çapa Tıp Merkezinin yakalama anını gösterir kamera kayıtlarının temin edilememesi, gözaltı ve nezarethane giriş-çıkış formlarının düzenlenmemiş olması, bazı kolluk görevlilerinin olaylara müdahale sırasında cop sayısının yetersizliği nedeniyle kazma sapına benzeyen sopalar kullandığı iddiasının doğrulanamaması şeklindedir.
Hiç araştırılmadığı değerlendirilen hususlar ise; M.D.nin yasa dışı gösterilere katılıp katılmadığı, yakalama ve gözaltı işlemi sırasında kolluk görevlilerine ölümle sonuçlanabilecek mutlak zorunlu güç kullanımını gerektirir nitelikte direnip direnmediği, M.D.nin kafasına aldığı ölümcül darbeyi gerçekleştirdiği iddia edilen sivil giyimli polis memurunun yanında bulunan üniformalı kolluk görevlilerinin kim oldukları, yakalandıktan sonra bindirilerek Emniyete götürüldüğü araç ve sürücüsü, M.D.nin emniyette tutulduğu 13.00-18.00 saatleri arasında binanın içini, giriş-çıkışlarını ve nezarethanelerini gösterir kamera kayıtları, yakalama tutanağında imzaları bulunan kolluk görevlilerinin yanı sıra olay günü Emniyet binasında görevli amir ve memurlarının ifadeleri, M.D.nin sağlık durumunun kötüye gittiğini değerlendiren ve hastaneye götüren kolluk görevlilerinin kim oldukları, Van Barosu, İHD Van Şubesi ve Mazlumder tarafından düzenlenen raporda olay hakkında görgüleri olduğunu belirten bazı kişilerin ifadeleridir.
Soruşturmada, ölüm olayının sorumlularının ortaya çıkarılması imkânını azaltan ve soruşturmanın kararlılığı ile ciddiyetini zayıflatan birtakım eksiklikler olduğu, mutlak surette toplanması gereken delillerin ve araştırılması gereken konuların göz ardı edildiği dolayısıyla etkili soruşturma yürütme yükümlülüğü bağlamında delil toplamaya ilişkin yükümlülüğün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kolluk görevlilerinin güç kullanımı sonucu ölüm olayı meydana geldiği gerekçesiyle resen soruşturma başlatılmış, olayın faili belli olmamasına ve muhtemel failinin ilgili Emniyet Müdürlüğünde görevli olmasına rağmen delilleri toplama ve faili tespit etme görevi aynı Emniyet Müdürlüğüne verilmiştir.
Ölüm olayına ilişkin soruşturma işlemlerinin (delil toplama, ifade alma, teşhis) olaya karışan kolluk görevlileri marifetiyle yaptırılması nedeniyle etkili soruşturma yürütme yükümlülüğü bağlamında soruşturma makamının bağımsız olması ilkesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
Başvurucuların etkili soruşturma yürütülmediğine ilişkin iddialarının en önemli dayanaklarından birini de M.D.nin çok sayıda kolluk görevlisi tarafından darp edilmesine rağmen sadece bir polis memuru hakkında kamu davası açılması oluşturmaktadır.
Somut olayda soruşturma belli bir kişinin olaya karışıp karışmadığı ile sınırlı olarak yürütülmüş ve sonuçlandırılmıştır. Ayrıca anılan kararda yaşama yönelik müdahalenin gerekçesine ve Anayasa’nın 17. maddesinin dördüncü fıkrasında belirtilen istisnai hâllerden biri kapsamında olup olmadığına dair de bir değerlendirme yapılmamıştır.
Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi, ölüm olayına ilişkin etkili bir soruşturma yürütülmemiş olması nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usuli yönünün ihlal edildiğine karar vermiştir.
Bu basın duyurusu Genel Sekreterlik tarafından kamuoyunu bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup bağlayıcı değildir. |