Bireysel Başvuru Basın Duyuruları

10.5.2016
BB 24/16
Maddi ve Manevi Varlığın Korunması ve Geliştirilmesi Hakkına İlişkin Aslan Faruk TOPRAK Kararı Basın Duyurusu
Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü, 24/3/2016 tarihinde Aslan Faruk Toprak tarafından yapılan bireysel başvuruda (B. No: 2013/2957), Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. |
Olaylar
Başvurucu, 1978 yılında Almanya’da dünyaya gelmiş, “Aslan” ismiyle Alman nüfus kütüğüne kaydedilmiştir. Başvurucunun ebeveyni, Türk nüfus kütüğüne de kaydedilmesi amacıyla Düsseldorf Başkonsolosluğuna başvurmuş ancak Türk nüfus kütüğüne başvurucu “Aslan Faruk” ismiyle kaydedilmiştir. 2005 yılında Türk vatandaşıyla evlenen ve doğumundan itibaren Almanya’da yaşayan başvurucu, İçişleri Bakanlığının 20/1/2006 tarihli izin kararı ile Türk vatandaşlığından çıkmıştır. Hâlihazırda mavi kart sahibi olan başvurucu, yalnızca Alman vatandaşıdır ve Almanya’da doktor olarak çalışmaktadır.
Başvurucunun eşi tarafından ortak çocukların Türk nüfus kütüğüne tescil edilmesi talebiyle 5/10/2011 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Düsseldorf Başkonsolosluğuna yapılan başvuruda, ibraz edilen Alman resmî kayıtlarında çocuğun baba isminin “Aslan”, Türk nüfus kütüğünde ise “Aslan Faruk” olduğu, çocukların baba isminin “Aslan Faruk” olarak düzenlendiği doğum kayıt örneği alınarak yeniden başvuru yapılması gerektiği belirtilerek talep reddedilmiştir.
Başvurucu, benzer başka sorunlar yaşadığını belirterek kapalı Türk nüfus kaydındaki “Aslan Faruk” olan isminin “Aslan” olarak düzeltilmesi talebiyle isim tashihi davası açmıştır. Yargılama sonunda Mahkeme, Türk vatandaşlığını kaybettiğinden nüfus kaydı kapatılan başvurucunun davasını, kapalı kayıt üzerinde işlem yapılamayacağı gerekçesiyle reddetmiştir. Bu karar temyiz incelemesinden geçerek kesinleşmiştir.
İddialar
Başvurucu; vatandaşlıktan çıkması nedeniyle kapatılan Türk nüfus kaydındaki “Aslan Faruk” ismi üzerinde değişiklik yapılmasını gerektiren makul nedenlerin olduğunu, buna rağmen kaydın kapalı olması gerekçesiyle davanın reddedilmesinin özellikle altsoyunun hukuki kazanımlarına engel olduğunu belirterek kişilerin isimleri üzerinde tasarrufta bulunabilmelerini güvence altına alan maddi ve manevi varlığı koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Anayasa Mahkemesi bu iddia kapsamında özetle aşağıdaki değerlendirmeleri yapmıştır:
Kişilerin kimliğinin en önemli unsurlardan biri olan isime ilişkin koruma, kamu düzeninin işleyişine engel olmayan değişiklik taleplerinin kamusal makamlarca karşılanmasını da içerir. Bu bağlamda bu tür taleplerin ileri sürülebilmesine ve incelenmesine olanak sağlayan idari ya da yargısal başvuru yollarının oluşturulması ve kapsamı belirli ulusal ve uluslararası düzenlemeler çerçevesinde uygun görülen taleplerin karşılanması gerekir. İsim değişikliği gibi kişi hâlleri ile ilgili olan düzenlemeler yapılırken konu yalnızca düzenlemeyi yapan ülke vatandaşlarının hukukunu ilgilendirdiği kabulüyle dar bir çerçevede ele alınmamalıdır. Bu anlamda özellikle taraf olunan uluslararası sözleşmelerin getirdiği güvencelerin gözetilmesi ve isim değişikliği taleplerinin yapılabildiği ve sonuç alınabildiği etkili, ulaşılabilir, öngörülebilir yolların oluşturulması önem arz etmektedir. Bu tür yolların yalnızca vatandaşlara yönelik değil, belirli ve sınırlı durumlarda yabancılar için de öngörülmesi gerekebilir.
Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında kişilerin isimleri üzerinde tasarrufta bulunmasının gerekli olduğu durumlarda hak sahibi kılınanların durumlarının farklı olabileceği dikkate alınarak dar biçimde düzenleme yapılmamalı, mevzuat oluşturulurken konu ile ilgili taraf olunan uluslararası sözleşmelerde yer alan hükümler asgari düzeyde hayata geçirilmelidir.
Türk vatandaşlığından izin ile çıkan, vatandaşı olduğu Almanya’da kimlik ve resmî belgelerde “Aslan” ismini kullanan ve çevresinde de bu isimle bilinen başvurucunun, Türk nüfus kayıtlarında “Aslan Faruk” olan isminin “Aslan” olarak düzeltilmemesi şeklindeki uygulamanın Anayasa'nın 17. maddesinde tanımlanan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkına yönelik bir müdahale oluşturduğu açıktır.
Yaşamını “Aslan” ismiyle sürdüren, annesi, babası ve eşi Türk vatandaşı olan, ayrıca 5901 sayılı Kanun gereğince mavi kart sahibi olan başvurucunun Türkiye’de bazı resmî işlemler gerçekleştirmesinin olağan olduğu kuşkusuzdur. Bu nedenle başvurucunun ibraz edeceği resmî kimlik belgesindeki ismi ile kapatılan nüfus kaydındaki ismi arasındaki farklılık gerekçe gösterilerek birtakım zorluklar yaşayacağı öngörülebilir bir durumdur. Nitekim başvuru konusu olayda, isim farklılığından dolayı başvurucunun altsoyu Türk nüfus kütüğüne kaydedilmemiştir.
Devletin vatandaşlarına sunduğu nüfus hizmetleri, temel niteliklerini medeni hukuk düzenlemelerinden ve devletlerarası özel hukuk düzenlemelerinden alan hukuki ve teknik bir hizmettir. Bu hizmetin yerine getirilmesi, kişilerin maddi ve manevi varlığının parçası olan kimliklerinin her zaman doğru şekilde belirlenmesini gerekli kıldığından aynı zamanda bir yükümlülüktür. Yabancıların kişi hâllerine ilişkin işlemler yapılması da devletler açısından söz konusu kamu hizmetinin bir parçası olarak kabul edilmektedir. Özellikle Milletlerarası Ahvali Şahsiye Komisyonu üyesi olan Türkiye açısından bu yükümlülüğün yabancılara karşı da yerine getirilmesi gerekmektedir.
Başvuru bir bütün olarak ele alındığında başvurucunun maddi ve manevi varlığının bir parçası olan kimliğinde belirlilik sağlanması için nüfus kayıtları arasındaki çelişkinin giderilmesini sağlayacak çarelerin üretilmesi gerektiği, ancak bu şekilde başvurucunun isim hakkına sağlıklı bir korumanın sağlanacağı anlaşılmış ve farklılıkların giderilmesi konusunda 13/9/1973 tarihli Ad ve Soyadlarının Nüfus Kütüklerine Yazılış Şekline İlişkin Sözleşme’nin (14 No.lu Sözleşme) kamusal makamlara yüklediği sorumlulukların, kapalı da olsa başvurucunun resmi kayıtlarındaki farklılığı giderebilecek şekilde sınırlı düzeltmeler yapılabilmesine olanak sağladığı değerlendirilmiştir.
5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 14. maddesinin 14 No.lu Sözleşme dikkate alınarak yorumlanmaması nedeniyle, derece mahkemelerinin somut olaydaki yorum ve yaklaşımının başvurucunun mağduriyetini gideremediği, usulüne göre yürürlüğe girmiş uluslararası sözleşme hükümlerinin uyuşmazlığın çözümünde gözönünde bulundurulmadığı, dolayısıyla söz konusu yaklaşımın bu hâliyle demokratik bir toplumda gerekli olma şartını karşılamadığı, kamusal amaç ile bireyin kişisel menfaati arasında ölçülü ve adil bir denge kuramadığı sonucuna varılmıştır.
Sonuç olarak, başvurucunun Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir.
Bu basın duyurusu Genel Sekreterlik tarafından kamuoyunu bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup bağlayıcı değildir. |