9.3.2016

BB 09/16

Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkı ile İfade ve Basın Özgürlüklerine İlişkin Erdem GÜL ve Can DÜNDAR Kararı Basın Duyurusu

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, 25/2/2016 tarihinde Erdem Gül ve Can Dündar bireysel başvurusunda (B. No: 2015/18567), tutuklamanın hukuki olmadığı ile ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiği şikayetlerine ilişkin olarak başvurucuların Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar vermiştir.

Olaylar

1/1/2014 tarihinde Hatay'da, 19/1/2014 tarihinde Adana'da silah yüklü olduğu iddiası ile bazı tırlar durdurulmuş ve aranmıştır. Tırların durdurulması ve aranmasına ilişkin olaylar ile tırlarda taşınan malzemelerin ne olduğu ve nereye götürüldüğü kamuoyunda uzun süre tartışma konusu olmuştur. Bu kapsamda Aydınlık gazetesinin 21/1/2014 tarihli nüshasında yayımlanan haberde tırlarda silah ve mühimmat olduğu iddiasına ve buna ilişkin bir fotoğrafa yer verilmiştir.

Bu yayından yaklaşık onaltı ay sonra Cumhuriyet gazetesinin 29/5/2015 tarihli nüshasında başvuruculardan Can Dündar tarafından, Adana'da durdurulan ve aranan tırlarla ilgili olarak tırlarda bulunduğu iddia edilen silah ve mühimmata ilişkin fotoğraf ve bilgilere yer verilmiştir. Diğer başvurucu Erdem Gül tarafından yapılan söz konusu olaya ilişkin başka bir haber ise aynı gazetede 12/6/2015 tarihinde yayımlanmıştır.

Başvurucu Can Dündar tarafından yapılan haberin yayımlanmasından sonra Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 29/5/2015 tarihli basın açıklamasıyla "devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme, siyasî ve askerî casusluk, gizli kalması gereken bilgileri açıklama, terör örgütünün propagandasını yapma" suçlarından soruşturma başlatıldığı duyurulmuştur. Soruşturmanın başlatıldığının duyurulmasından yaklaşık altı ay sonra 26/11/2015 tarihinde başvurucular ifadeleri alınmak üzere telefonla çağrılmış ve "FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün örgütsel amaçları doğrultusunda örgüte üye olmadan yardım etme, devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri casusluk maksadıyla temin etme ve bunları açıklama" suçlamasıyla tutuklanmışlardır. Başvurucular anılan tutuklama kararına itiraz etmişler ancak bu itirazları reddedilmiştir. İtirazın reddi kararından sonra başvurucular Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

Başvurucuların İddiaları

Başvurucular; hukuka aykırı olarak özgürlüklerinden yoksun bırakıldıklarını, tutuklanmalarını gerektirir herhangi bir nedenin bulunmadığını, haklarında verilen tutuklama kararının tek nedeninin yaptıkları haberler olduğunu, yayımlanan haberler dışında aleyhlerine herhangi bir delil gösterilmediğini belirterek tutuklama kararının kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile ifade ve basın özgürlüklerini ihlal ettiğini ileri sürmüşlerdir.

Mahkemenin Değerlendirmesi

1.Başvurunun Kabul Edilebilirliği Yönünden

Anayasa Mahkemesi, başvuru yollarının tüketilmiş olduğunu da dikkate alarak tutuklamanın hukuki olmadığına ve bununla bağlantılı olarak ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilebilir olduğuna oybirliğiyle karar vermiştir.

Bu kapsamda Mahkeme, başvurunun konusunun tutuklamanın ifade ve basın özgürlüklerini ihlal ettiği iddiası olduğunu belirterek başvurucuların tutuklama kararına itiraz etmek suretiyle başvuru yollarını tüketmiş olduklarını tespit etmiştir.

Mahkeme bu hususta, Hidayet Karaca başvurusunda tutuklama tedbirinin ifade özgürlüğü üzerindeki etkisini soruşturma ve kovuşturmanın sonuçlanmasını beklemeden incelediğini ancak tutuklamanın hukukiliği yönünden sorun görmediğinden ifade özgürlüğüne ilişkin iddiayı açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle kabul edilemez bulduğunu hatırlatmıştır. Mahkeme ayrıca Adalet Bakanlığının görüşünde de belirtildiği üzere, AİHM’in de Nedim Şener/Türkiye ve Şık/Türkiye kararlarında tutuklama tedbirinin ifade ve basın özgürlüklerine etkisine ilişkin iddiaları, soruşturma ve kovuşturma aşamalarının tüketilmiş olmasını aramadan değerlendirdiğini ve Hükûmetin başvuru yollarının tüketilmediğine ilişkin itirazını reddettiğini ifade etmiştir.

2.Kabul Edilebilir Bulunan İddialar Yönünden

Anayasa Mahkemesi, öncelikle, kabul edilebilirliğine karar verdiği iddialara ilişkin incelemenin, başvurucular hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılması ile yargılamanın muhtemel sonuçlarından bağımsız olarak tutuklamanın hukukiliği ile tutuklama tedbirinin ifade ve basın özgürlükleri üzerindeki etkisiyle sınırlı olduğunu belirtmiştir. Mahkeme, bu incelemenin başvurucular hakkında derece mahkemesinde devam eden davanın esasına ilişkin olmadığını ve başvuru konusu haberlerin yayımlanmasının suç oluşturup oluşturmadığını kapsamadığını vurgulamıştır.

a. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiği İddiası

Anayasa Mahkemesi bu iddia kapsamında özetle aşağıdaki değerlendirmeleri yapmıştır:
Anayasa’nın 19. maddesi uyarınca bir kişinin tutuklanabilmesi, öncelikli olarak suç işlediği hususunda "kuvvetli belirti" bulunmasına bağlıdır. Bu, tutuklama tedbiri için aranan olmazsa olmaz unsurdur.

Öte yandan ağır bir koruma tedbiri olan tutuklama, ancak daha hafif başka bir tedbirin bireyin ve kamunun yararını korumak için yeterli olmayacağının ortaya konulması ile makul kabul edilebilir. Bu bağlamda kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılması için suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olması tutuklama tedbirinin uygulanabilmesi için yeterli değildir. Tutuklama tedbiri somut olayın koşulları altında "gerekli" de olmalıdır. Bu, Anayasa'nın 13. maddesinde düzenlenen temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması ölçütleri arasında sayılan "ölçülülük" ilkesinin unsurlarından biri olan "gereklilik" unsurunun da bir sonucudur.

Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edilip edilmediğine ilişkin anayasal denetimin, öncelikle Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında tutuklama tedbirine başvurmanın zorunlu koşulları arasında sayılan suçun işlendiğine dair "kuvvetli belirti" bulunup bulunmadığı hususunda yapılması gerekir.

Bu denetim, başvurunun konusunun tutuklama tedbiri olduğu ve başvurucular hakkında halen devam eden bir yargılama bulunduğu gözetilerek, tutuklama kararının gerekçesinde kuvvetli suç şüphesini gösteren somut olguların gösterilip gösterilmediğiyle sınırlı olarak yapılacaktır.

Başvurucuların tutuklanması kararına esas alınan temel olgu, durdurulan ve aranan tırları konu alan iki haberin Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmasıdır. Tutuklama kararlarında isnat edilen suçlara ilişkin olarak mevcut delil durumunun tutuklama için yeterli olduğu belirtilmiş ise de anılan haberler dışında somut herhangi bir delilden bahsedilmemiştir. Başvurucular, başvuru konusu haberlerde yer alan fotoğrafları ve bilgileri "silahlı terör örgütüne üye olmaksızın bilerek ve isteyerek yardım etme" amacıyla yayımlamak ve "siyasal veya askeri casusluk maksadıyla" temin etmek ve açıklamakla suçlanmışlar ve tutuklanmışlardır. Ancak tutuklama kararının gerekçesinde söz konusu haberlerin "siyasal veya askeri casusluk maksadıyla" yayımlandığına ilişkin kuvvetli suç şüphesine başvuruculara isnat edilebilecek hangi somut olgulardan hareketle ulaşıldığı açıklanmamıştır. Tutuklama gerekçesinde "silahlı terör örgütüne üye olmaksızın bilerek ve isteyerek yardım etme" suçuna ilişkin kuvvetli suç şüphesi yönünden ise başvurucuların, yayımladıkları haberlerin "hakkında soruşturma devam eden terör örgütü ile ilgili olduğunu mesleki durumları itibarıyla bilmeleri gerektiği" kanaati dışında somut bir olgu gösterilmemiştir.

Öte yandan onaltı ay önce başka bir gazetede yayımlanan ve fotoğrafla desteklenen bir habere benzer hususları içeren haberlerin daha sonra başvurucular tarafından yayımlanmasının millî güvenlik açısından oluşturduğu sakıncanın devam edip etmediğinin tutuklama tedbirlerin gerekçesinde gösterilmemesi de önemlidir

Tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. maddesindeki ölçütlerden biri olan ölçülülük ilkesi kapsamında "gerekli" olup olmadığı da değerlendirilmelidir.

Başvuruculardan Can Dündar tarafından 29/5/2015 tarihinde başvuruya konu ilk haber yayımlanmıştır. Aynı gün İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından haberle ilgili olarak soruşturma başlatıldığı kamuoyuna bildirilmiş, millî güvenliğe ilişkin olduğu ve yayımlanmasının silahlı terör örgütüne yardım niteliği taşıdığı değerlendirilen haberin içeriğine internet üzerinden erişimin engellenmesi talebinde bulunulmuş, Hâkimlik tarafından bu talep kabul edilmiştir. Daha sonra 12/6/2015 tarihinde diğer başvurucu Erdem Gül'ün hazırladığı haber gazetede yayımlanmıştır. Başvurucular 26/11/2015 tarihinde ifadeleri alınmak üzere telefonla çağrılmışlar ve aynı gün tutuklanmışlardır. Soruşturmanın başlatıldığının duyurulduğu tarih ile başvurucuların ifadeleri alınmak üzere çağrıldıkları tarih arasında geçen yaklaşık altı aylık sürede Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucuların ifadeleri alınmamış, başvuruculara yönelik olarak gözaltı ya da tutuklama gibi tedbirlere başvurulmamıştır. Anılan süre içinde başvurucuların atılı suçları işlediklerine dair -yayımlanan haberler dışında- hangi delillere ulaşıldığı da ifade sırasında sorulan sorulardan ve tutuklama gerekçelerinden anlaşılamamıştır.

Bu bağlamda kamuoyunda yoğun tartışmalara neden olan bir olaya ilişkin benzer haberlerin aylar önce yayımlanmış olduğu gözetilmeksizin, başvuru konusu haberler üzerine soruşturma başlatılmasından yaklaşık altı ay geçtikten sonra başvurucular hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasının neden "gerekli" olduğu, somut olayın özelliklerinden ve tutuklama kararının gerekçelerinden anlaşılamamaktadır.

Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi, tutuklama için aranan "kuvvetli belirti" ve “gereklilik” koşullarının gerekçelendirilmemiş olması nedenleriyle Anayasa’nın 19. maddesinin güvence altına alınan kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine oyçokluğuyla karar vermiştir.

b. İfade ve Basın Özgürlüklerinin İhlal Edildiği İddiası

Anayasa Mahkemesi bu iddia kapsamında özetle aşağıdaki değerlendirmeleri yapmıştır:
Başvuruculara Cumhuriyet Başsavcılığında yöneltilen sorular ve haklarında verilen tutuklama kararının gerekçelerine bakıldığında başvurucuların gazetede haber yayımlama dışında haklarındaki suçlamalara temel teşkil edecek başkaca bir olgudan bahsedilmemektedir. Bu bağlamda başvurucular hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin haberlerin içeriğinden bağımsız olarak ayrıca ifade ve basın özgürlüklerine yönelik bir müdahale oluşturduğu anlaşılmaktadır. Nitekim AİHM de Nedim Şener/Türkiye ve Şık/Türkiye kararlarında tutuklama tedbirinin ifade özgürlüğüne müdahale oluşturduğunu kabul etmiştir.

Bununla birlikte temel hak ve özgürlüklere yönelik her müdahale tek başına ilgili hak ve özgürlüğün ihlali sonucunu doğurmaz. Bir müdahalenin ifade ve basın özgürlüklerini ihlal edip etmediğinin belirlenebilmesi için müdahalenin kanunilik, meşru amaç, demokratik toplum düzeninde gerekli olma ve ölçülülük kriterlerine uygun olup olmadığının da incelenmesi gerekir.

Müdahalenin, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun ilgili maddelerinde kanuni dayanaklarının bulunduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır.

Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrası ile 28. maddesinin beşinci fıkrasına göre ifade ve basın özgürlükleri "millî güvenlik", "suçların önlenmesi", "suçluların cezalandırılması", "devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması" ve "devlete ait gizli bilgilerin açıklanmasının önlenmesi" amaçlarıyla sınırlanabilir. Tutuklama kararının gerekçesinde belirtilen nedenler ve isnat edilen suçların niteliği dikkate alındığında başvurucuların tutuklanmalarıyla ulaşılmak istenen amacın Anayasa'da yer alan yukarıdaki sınırlama sebepleriyle uyumlu olduğu anlaşılmaktadır.

Müdahalenin ihlal oluşturmaması için sadece kanuni dayanağın ve meşru amacın bulunması yeterli değildir. Başvuruculara uygulanan tutuklama tedbirinin ifade ve basın özgürlüklerinin ihlalini oluşturup oluşturmadığının değerlendirilmesi için somut olayın demokratik toplum düzeninde gerekli olma ve ölçülülük koşulları yönünden de incelenmesi gerekir. Anayasa Mahkemesi bu incelemeyi tutuklama süreci ve tutuklama kararının gerekçesi üzerinden yapacaktır.

Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı kapsamında yapılan tespitler dikkate alındığında ve isnat edilen suçlamalara temel olarak gösterilen tek olgunun başvuruya konu haberlerin yayımlanması olduğu gözetildiğinde hukukilik şartını sağlamayan tutuklama gibi ağır bir tedbir, ifade ve basın özgürlükleri bakımından demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü bir müdahale olarak kabul edilemez.

Ayrıca benzer bir haberin başka bir gazetede onaltı ay önce yayımlandığı gözetilmeden ve başvuruya konu haberle ilgili soruşturma başlatılmasından yaklaşık altı ay geçtikten sonra başvurucular hakkında tutuklama tedbirine başvurularak ifade ve basın özgürlüklerine müdahale edilmesinin hangi "zorlayıcı toplumsal ihtiyaç"tan kaynaklandığı ve millî güvenliğin korunması bakımından demokratik toplum düzeninde gerekli olduğu somut olayın özelliklerinden ve tutuklama kararının gerekçelerinden anlaşılamamaktadır.

Öte yandan AİHM’in Nedim Şener/Türkiye ve Şık/Türkiye kararlarında belirtilen ilkeler de dikkate alındığında, yayımlanan haberler dışında herhangi bir somut olgu ortaya konulmadan ve gerekliliğine ilişkin gerekçeler gösterilmeden tutuklama tedbiri uygulanmasının başvurucular ve genel olarak basın üzerinde caydırıcı bir etki doğurabileceği de açıktır.

Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile bağlantılı olarak ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine oyçokluğuyla karar vermiştir.

Bu basın duyurusu Genel Sekreterlik tarafından kamuoyunu bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup bağlayıcı değildir.