Bireysel Başvuru Basın Duyuruları
19.9.2015
BB 29/15
Kabul Edilemezliğe İlişkin Deniz SEKİ Kararı Basın Duyurusu
Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü, 25/6/2015 tarihinde Deniz Seki’nin bireysel başvurusunda (B. No: 2014/5170), mahkûmiyetin hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillere dayandırılmasına, tanıklarının dinlenmemesine ve kovuşturmanın kaldırılan mahkemelerce yapılmasına yönelik şikayetlerin kabul edilemez olduğuna karar vermiştir. |
Olaylar
Suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu ve uyarıcı madde ticareti yapıldığı yönünde 25/6/2008 tarihinde yapılan ihbar üzerine, soruşturma başlatılmış ve şüpheliler hakkında iletişimin tespiti kararı alınmıştır.
Başvurucunun iddia edilen örgüt elemanlarıyla telefon görüşmeleri yaptığı tespiti üzerine, kendisiyle ilgili olarak 13/11/2008 tarihinde “iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması” kararı alınmıştır. Ayrıca, başvurucunun evinde ve kaldığı otel odasında arama yapılmıştır.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucu hakkında “uyuşturucu madde ticareti yapma” suçunu işlediği iddiasıyla kamu davası açmıştır.
Başvurucu, İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesince (CMK 250. madde ile görevli), uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan mahkûm edilmiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22/5/2012 tarihli kararıyla anılan hüküm başvurucu yönünden onanmıştır.
İddialar
Başvurucu, kovuşturmanın kapatılan ve kamuoyunda “özel yetkili” olarak bilinen mahkemelerce kanuni hâkim güvencesine aykırı olarak yapıldığını, mahkûmiyetinin hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillere dayandırıldığını ve tanıklarının dinlenmediğini belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Mahkemenin değerlendirmesi
Anayasa Mahkemesi, başvurucunun kanuni hâkim güvencesinin ihlal edildiği şikâyetine ilişkin olarak, başvuru konusu olayda suçun işlenmesinden sonra yargı yerinin belirlenmediğini, aksine suçun işlenmesinden sonra kurulan mahkemelere davaların görevsizlik veya yetkisizlikle gönderilmesi önlenerek, suçun işlenmesinden önce kurulan mahkemelerde davanın devam edilmesinin sağlandığını belirtmiştir. Mahkeme, somut olay açısından, uzun süredir devam eden davalarda başa dönülmesinin ve suçun işlenmesinden sonra yargı yerinin değiştirilmesinin önüne geçilmesinin kanuni hâkim güvencesine aykırı bir yönünün bulunmadığını ifade etmiştir.
Diğer yandan, belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisinin esasen derece mahkemelerine ait olduğu vurgulandıktan sonra, Anayasa Mahkemesinin görevinin başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığını değerlendirmek olduğu belirtilmiştir. Bu bağlamda, delillerle ilgili olarak başvurucuya, delillerin gerçekliğine itiraz etme ve kullanılmalarına karşı çıkma fırsatı verilip verilmediğinin incelenmesi gerektiğine dikkat çekilmiştir.
Yargılamanın sonucuna yönelik iddialar, kanun yolu şikâyeti kapsamında görülmüş, hukuka aykırı yöntemlerle delil elde edildiğine yönelik iddialar ise ayrı ayrı değerlendirilerek dayanaksız görülmüştür. Bu bağlamda, başvurucu hakkında icra edilen arama esnasında bir polis memurunun mevzuata uygun olarak jandarma görevlilerine yardım etmesi ile ilgili olarak adli kolluğa ilişkin olarak mevzuat hükümleri birlikte değerlendirilmiş, aramanın elde edilen delillerin güvenilirliğine zarar vermediği ve bu delillerin hükme esas alınmasının yargılamanın adilliğini zedelemediği sonucuna ulaşılmıştır.
Mahkemeye göre, başvurucunun delillerini sunma ve delillerin değerlendirilmesi konusunda farklı bir muameleye tabi tutulduğuna dair somut bir olgu bulunmamakta olup mahkûmiyet hükmü duruşmada başvurucu ve vekilinin huzurunda tartışılmış delillere dayandırılmıştır. Delillerin değerlendirilmesinde bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik oluşturan bir bulguya da rastlanmamıştır. Diğer taraftan, yargılamada "silahların eşitliği" ve "çelişmeli yargılama" ilkelerine aykırı olarak başvurucuya delillerini sunma, inceletme ve itiraz etme hususlarında uygun olanakların sağlanmadığına ilişkin bir delil de bulunmamaktadır.
Tanık dinletme hakkının ihlal edildiği şikâyetine ilişkin olarak ise, başvurucunun, gerçeğin ortaya çıkması bakımından önemini ve gerekliliğini açıklamak suretiyle tanık dinletme talebinde bulunmadığı ifade edilmiştir.
Sonuç olarak, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir.
Bu basın duyurusu Genel Sekreterlik tarafından kamuoyunu bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup bağlayıcı değildir. |