24.12.2015

BB 52/15

İşkence ve Kötü Muamele Yasağına İlişkin Hamdiye ASLAN Kararı Basın Duyurusu

Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü, 4/11/2015 tarihinde Hamdiye Aslan bireysel başvurusunda (B. No: 2013/2015), Anayasa’nın 17. maddesinde koruma altına alınan işkence ve kötü muamele yasağının maddi ve usul boyutları yönünden ihlal edildiğine karar vermiştir.

Olaylar

5/3/2002 tarihinde göz altına alınan başvurucu, iki gün gözaltında tutulduktan sonra huzuruna çıkarıldığı Cumhuriyet savcısına verdiği ifadede, ilgili kolluk biriminde bir takım işkence fiillerine maruz kaldığını bildirmiştir. Başvurucunun bu beyanı üzerine Cumhuriyet Başsavcılığınca ilgili görevliler hakkında soruşturma başlatılmıştır. Ayrıca başvurucu, hakkında yürütülen soruşturma kapsamında 7/3/2002 tarihinde ilgili mahkemece tutuklanmıştır. Avukatları tarafından, önceki ifadesinde anlattığı hususlara ek olarak copla cinsel saldırıya maruz kaldığını iddia ettiğinin bildirilmesi üzerine, Cumhuriyet savcısı tarafından başvurucunun yeniden ifadesi alınmıştır.

Başvurucunun gözaltı giriş ve çıkış raporlarında herhangi bir darp cebir izi tespit edilmemiştir. Başvurucunun tutuklanmasını müteakiben cezaevine kabul edilmesinden önce alınan raporunda “sol koltuk altında iç kısımda dirseğe kadar yaygın ekimozlar… sağ koltuk altında aynı şekilde ekimozlar…” bulunduğu tespit edilmiştir. Adli Tıp Kurumu Şube Müdürlüğünce başvurucu hakkında düzenlenen 12/3/2002 tarihli raporda “Sağ humeral bölge iç yan yüz proksimalde aksiler bölgeye uzanan kısımda 10x5 cm’lik alan içinde farklı boyut ve şekillerde; çevreleri açık yeşil-sarı renk almış resorbsiyonu devam eden 6-8 günlüğe uyan eski ekimotik alanlar, sol humeral bölge iç yan yüz proksimalde aksiler bölgeye uzanan kısımda 7x4 cm’lik alan içinde farklı boyut ve şekillerde; çevreleri açık yeşil-sarı renk almış resorbsiyonu devam eden 6-8 günlüğe uyan eski ekimotik alanlar saptandığı, vücudunun çeşitli bölgelerinde subjektif ağrı şikayeti tarif ettiği ancak vücudun diğer bölgelerinde travmatik lezyon bulgusu saptanmadığı, sistem muayenelerinin doğal bulunduğu; uzuv zaafı ya da uzuv tatili niteliğinde herhangi bir anatomik eksiklik ya da fonksiyonel bir araz saptanmadığı…” ve “tarif edilen ekimozlara neden olan travmatik arızasının”başvurucunun yaşamını tehlikeye sokmadığı, beş gün “mutad iştigaline” engel teşkil edeceği ve “Uzuv zaafı ya da uzuv tatili niteliğinde herhangi bir anatomik eksiklik ya da fonksiyonel bir araz” bulunmadığı tespit edilmiştir.

İlk Derece Mahkemesinin 16/1/2013 tarihli kararıyla başvurucuya yönelik olarak 765 sayılı mülga Kanun’un 243. maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan suçu işledikleri sabit görülen sanıkların, 10 ay hapis ve kamu hizmetlerinden mahrumiyet cezası ile cezalandırılmalarına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir.

İddialar

Başvurucu, gözaltında tutulduğu süre zarfında yöneltilen suçlamaları kabul etmemesi nedeniyle çeşitli şekillerde işkence eylemlerine maruz kaldığını, cop kullanılarak ırzına geçildiğini, maruz kaldığı işkence sonucu 11 yıldır manevi olarak tarif edilemez acılar yaşadığını, hayata tekrar bağlanabilmek için bu fiilleri gerçekleştiren görevlilerin cezalandırılmasını beklediğini, buna karşılık Mahkemenin 10 ay gibi hafif bir hapis cezası vermesinin yanı sıra buna ilişkin hükmün açıklanmasını da geri bıraktığını, bu şekilde işkence failleri hakkında sicillerine dahi işlenmeyecek şekilde karar verilmesinin ikinci defa onurunu kırdığını, yargılama sürecinin 11 yıl sürmüş olmasına rağmen etkili ve yeterli bir karar verilmediğini, bu nedenlerle Anayasa’nın 10., 17., 36. ve 40. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, maddi ve manevi tazminat taleplerinde bulunmuştur.

Mahkemenin Değerlendirmesi 

Anayasa Mahkemesi tarafından işkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutuna ilişkin yapılan değerlendirmede, başvurucunun maruz kaldığı eylemlerin Anayasa’nın 17. maddesinde güvenceye bağlanan işkence ve kötü muamele yasağı çerçevesinde, ağırlık düzeyi olarak hangi kategoriye dâhil olduğunun belirlenmesine ilişkin gerekliliğe vurgu yapılmıştır. Anayasa Mahkemesine göre devlet, işkence ve kötü muamele türünden haksız eylemleri kademelendirmeli ve işkence olarak nitelendirdiği eylemleri, diğer eylemlere nazaran daha ağır şekilde cezalandırmalıdır.

Anayasa Mahkemesi, olayların süregelişinin, başvurucuya uygulanan acı ve ıstırap verici eylemlerin, kendisine yöneltilen olaylar hakkında itiraf ve/veya beyanda bulunmasını sağlamak, herhangi bir şekilde davranması için gözdağı vermek veya ayrımcılığa dayalı herhangi bir gerekçeyle bilinçli olarak uygulandığını net bir şekilde doğrulamadığını, gerek İlk Derece Mahkemesi kararından, gerekse somut olayın kendine has koşullarından, başvurucuya yönelik eylemlerin belirli bir amaç veya saik doğrultusunda yapıldığı konusunda kuşku bırakmayacak bir çıkarsamaya varılamadığını ifade etmiştir. Buna rağmen Mahkemeye göre ortaya çıkarılan fiiller, başvurucunun maruz kaldığı kötü muamelelerin “eziyet” seviyesinde olduğu sonucuna ulaşmak için yeterli bulunmaktadır.

İşkence, eziyet ve insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele niteliğindeki eylemlere müsamahalı yaklaşıldığı izlenimi verilmemesinin, bu kapsamdaki fiillere ilişkin cezaların orantılılığı bakımından asgari sınırı teşkil ettiğini vurgulayan Anayasa Mahkemesi, somut başvuruda İlk Derece Mahkemesince sabit görülen eylemlerin nitelik ve ağırlığını dikkate alarak, sanıklar hakkında hükmedilen 10 ay hapis cezasının orantılı olmadığını belirtmiştir. Ayrıca Mahkeme, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle sanıkların deneme süresi içerisinde suç işlememeleri şartıyla belirtilen hapis cezasının uygulanmamasının ve bu cezanın hiç vaki olmamış sayılarak adli ve memuriyet sicillerine yansımamasının, yasal olmayan bu tür eylemlerin önlenmesini sağlayabilecek düzeyde caydırıcı bir etki doğurmadığı, bu nedenle devletin, söz konusu davada başvurucunun fiziksel ve ruhsal bütünlüğünü kanunlar aracılığıyla koruma hususundaki pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediği, dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan işkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.

İşkence ve kötü muamele yasağının usul boyutuna ilişkin yapılan inceleme kapsamında ise ilk olarak, sanıklar ile aynı hiyerarşik yapı içerisinde, hatta aynı binada görev yapan ve ayrıca başvurucunun nezarethanede parmak izi alma ve fotoğraflama işlemlerini de yapmış olması nedeniyle, tespit edilen işkence ve kötü muamele iddialarının potansiyel tanığı olan polis memuruna kovuşturma aşamasında bilirkişilik yaptırılması, soruşturma ve kovuşturma süreçlerinde görev alan uzmanların bağımsız ve tarafsız olması gerekliliği yönünden eleştirilmiştir. Ayrıca 11 yıl süren yargılama sürecini dikkate alan Anayasa Mahkemesi, derece mahkemeleri önündeki yargılamanın, makul bir ihtimam gösterilerek gerekli olan süratle sonuçlandırılmadığı sonucuna ulaşmıştır.

Bu ve benzeri eksiklikler nedeniyle soruşturmanın, eziyet fiillerinin önlenmesi ve faillerin cezalandırılması bakımından yeterli bir etki doğuramadığı ve suç failleri ile ilgili ulaşılan nihai sonucun, bu tür olaylara karışan kamu görevlerine müsamaha ile yaklaşıldığı izlenimini uyandırdığını belirten Anayasa Mahkemesi, ortaya çıkan bu sonucun belirtilen türden fiilleri gerçekleştirme temayülü olan görevlileri cesaretlendirebileceği gibi bireylerin bu kapsamda devlete ve adalet mekanizmalarına olan güvenlerini de zedeleyebileceğini vurgulamıştır.

Mahkeme belirtilen nedenlerle, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan işkence ve kötü muamele yasağının, usul boyutunun da ihlal edildiğine karar vermiştir.