Bireysel Başvuru Basın Duyuruları
22.11.2023
BB 64/23
İş Sözleşmesinin Feshi Nedeniyle Özel Hayata Saygı Hakkının ve İfade Özgürlüğünün İhlal Edilmesi
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 14/6/2023 tarihinde, Ayhan Deniz ve diğerleri (B. No: 2019/10975) başvurusunda Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkı ile Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir. |
Olaylar
Olayların meydana geldiği tarihte bir şirkette çalışmakta olan başvurucular hakkında sosyal medya paylaşımlarına istinaden inceleme raporları hazırlanmıştır. Bu inceleme raporları sonrasında anılan şirketin Disiplin Kurulunun kararları uyarınca başvurucuların iş sözleşmeleri feshedilmiştir. Başvurucular bu kararlara karşı ayrı ayrı işe iade istemli tespit davaları açmış, iş mahkemesi davaların iş akitlerinin feshinin haklı olduğu gerekçesiyle reddine karar vermiştir. Başvurucuların istinaf talebi üzerine bölge adliye mahkemesi yerel mahkemenin kararlarının- haklı fesih değil geçerli nedenlere dayalı fesih söz konusu olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğinden bahisle- ortadan kaldırılmasına ve yeniden hüküm kurulmasına karar vermiştir. Anılan kararların temyiz talebi de Yargıtay tarafından reddedilmiş ve hükümlerin onanmasına karar verilmiştir.
İddialar
Başvurucular, sosyal medya paylaşımlarına istinaden iş sözleşmelerinin feshedilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkı ile ifade özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Somut olayda başvurucular paylaşımlarında genel olarak siyasetçileri, hükûmeti, kamu gücünü kullanan idarecileri, onların siyasi ve idari davranışlarını hedef almıştır. Başvurucuların açıklamalarında dile getirdikleri düşünceler kişilerin hayatlarının diğer bireylere kapalı ve mahrem alanına ilişkin değildir. Sosyal medya paylaşımlarında ele alınan konular kamusal çıkarlarla ilgilidir ve toplumu yakından ilgilendiren konuşmaların çerçevesi önemli ölçüde politik alanda kalmıştır. Bu itibarla önemli kamusal tartışmaların yaşandığı süreçler birer seçmen ve vatandaş olarak başvurucuların da yakın denetimindedir ve başvurucular internet ortamında ifade özgürlüğünden yararlanmak için başvurulan yaygın ve popüler araçlardan biri hâline gelen sosyal medya platformlarından düşüncelerini açıklamıştır. Bu nedenle de bazı devlet yetkililerinin şöhret ve itibarına yönelik saldırıların şirketin haklarını haleldar etmesi ile başvurucuların temel hak ve özgürlüklerinin çatıştığı mevcut davada çıkarlar arasındaki dengelemenin yapılması sırasında mahkemeler bu dengeyi kurmakta başarısız olmuştur.
Öte yandan söz konusu paylaşımların mesai saatleri içinde ya da iş araçlarıyla yahut işyerinde yapıldığı ve başvurucuların bu sebeplerle iş sözleşmesinden kaynaklanan sorumluluklarını yerine getiremediği ileri sürülmemiştir. Söz konusu paylaşımların başvurucuların işi, işyeri veya işvereni ile bir ilgisi olduğu da mahkemelerce kabul edilmiş değildir.
Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde başvurucuların söz konusu eylemlerinin 4857 sayılı İş Kanunu’nda yer alan işçinin davranışlarından kaynaklı geçerli sebepler kapsamında değerlendirilmesine yönelik olarak söz konusu mahkemelerin ihtilafa konu içeriklerin niteliklerini ve kullanıldıkları bağlamı, aynı zamanda söz konusu paylaşımların muhtemel etkilerini yeterli derecede ve detaylı bir şekilde incelemedikleri sonucuna varılmıştır. Güncel konularda ve sürmekte olan toplumsal tartışmaları ilgilendiren paylaşımların iş sözleşmesinin feshine gerekçe yapılması karşısında mahkemeler, başvurucular ile işveren arasındaki "güven ilişkisinin koptuğu" ve "paylaşımların iş yerinde olumsuzluğa yol açtığı" kabulüne dair ilgili ve yeterli gerekçeler sunamamıştır. Başvurucuların paylaşımlarının işveren ile aralarındaki güven ilişkisinin kopmasına neden olduğu yönündeki kabulün işverenin tek taraflı beyanına dayandığı ancak paylaşımların sonuçları itibarıyla iş sözleşmesinin sürdürülmesinin işverenden beklenemeyeceği hususunun işveren ve mahkemeler tarafından ortaya konulamadığı anlaşılmıştır.
Bununla birlikte uyuşmazlığı karara bağlayan derece mahkemelerince ifade özgürlüğüne ilişkin Anayasa'da belirtilen güvencelerin gözetildiği özenli bir yargılama yapılmadığı, anayasal güvencelerin korunması açısından devletin yükümlülüklerini yerine getirmediği anlaşılmış; 4857 sayılı Kanun'un 18. maddesinin aşırı bir yoruma tabi tutularak düşünce açıklamalarının ifade özgürlüğünün dolaylı sınırlandırılmasına dayanak yapıldığı sonucuna varılmıştır.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle özel hayata saygı hakkı ile ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir.
Bu basın duyurusu Genel Sekreterlik tarafından kamuoyunu bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup bağlayıcı değildir. |