7.12.2017

BB 38/17

Başvurucunun Çocuk Olması Dikkate Alınmadan Hakkında Tutuklama Kararı Verilmesinin Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkını İhlal Ettiğine İlişkin Kararın Basın Duyurusu

Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü 25/10/2017 tarihinde Furkan Omurtag (B. No: 2014/18179) bireysel başvurusunda, Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal edildiğine karar verilmiştir.

Olaylar

Olay tarihinde çocuk olan başvurucu, hırsızlığa teşebbüs suçundan tutuklanmıştır. Başvurucunun tutuklama kararına itirazları Sulh Ceza Hâkimlikleri tarafından reddedilmiştir.

Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucu hakkında mala zarar verme, konut dokunulmazlığını ihlal ve hırsızlığa teşebbüs suçlarını işlediği iddiasıyla kamu davası açmıştır.

Başvurucu, bireysel başvuruda bulunduğu tarihten sonra davaya bakmakta olan Asliye Ceza Mahkemesinin kararı ile tahliye edilmiştir.  Yargılama sonunda Mahkeme, bina eklentileri içinde muhafaza olunan eşya hakkında hırsızlık, konut dokunulmazlığını ihlal ve mala zarar verme suçlarından adli para cezası ile başvurucunun cezalandırılmasına karar vermiştir.

Başvurucunu İddiaları

Başvurucu tutuklanmasının hukuka aykırı ve orantısız olduğunu, çocuk olmasına rağmen bu durumunun gözetilmediğini, yargılandığı davadaki suçlamanın tutuklanmasını gerektirir nitelikte olmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Anayasa Mahkemesi bu iddia kapsamında özetle aşağıdaki değerlendirmeleri yapmıştır:

Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek koşuluyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir.

Ayrıca kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin ölçütlerin belirlendiği Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 19. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama tedbirinin niteliğine uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama ancak “suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler” bakımından mümkündür. Aynı fıkrada suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişilerin ancak kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla ya da bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde hâkim kararıyla tutuklanabilecekleri belirtilmiştir.

 Somut olayda başvurucunun suç olan eylemi yaparken görülmesi üzerine kaçarken yakalandığı dikkate alındığında kuvvetli suç şüphesi ve kaçma şüphesine ilişkin olgusal bir temelin bulunduğu anlaşılmaktadır.

Diğer taraftan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi ve bu kapsamda suç tarihinde başvurucunun çocuk olduğunun gözönüne alınması gerekir.

Çocuklar hakkında tutuklama tedbirinin uygulandığı durumlarda ilgili uluslararası sözleşmeler ve belgeler ışığında tutuklamanın çocuklar bakımından en son başvurulacak yol olduğu, eğer tutukluluk bir zorunluluksa bunun mümkün olan en kısa sürede sonlandırılması gerektiği dikkate alınmalıdır. Ancak bu durum, çocuklar hakkında hiçbir şekilde tutuklama tedbirinin uygulanamayacağı şeklinde anlaşılmamalıdır. Bakanlar Komitesinin Avrupa Konseyine üye devletlere yönelik tavsiye kararında da belirtildiği üzere  kısmen daha büyük yaştaki çocuklar tarafından işlenmiş olan çok ciddi suçlara ilişkin istisnai olaylarda tutuklama tedbirinin uygulanması gerekebilir.

Somut olayda tutuklamaya karar verilirken tutuklama kararında başvurucunun çocuk olduğunun dikkate alındığına dair herhangi bir değerlendirmeye yer verilmemiştir. Dolayısıyla başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken uluslararası sözleşme ve belgelerde yer alan ilkelere riayet edildiği, bu bağlamda diğer koruma tedbirlerinin uygulanmasının yetersizliğinden bahsedilirken başvurucunun yaşının dikkate alındığı söylenemez.

Öte yandan çocuklar hakkındaki tutuklamanın ancak çok ciddi suçlara ilişkin istisnai olaylarda mümkün olduğu dikkate alındığında başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken tutuklamaya konu hırsızlığa teşebbüs suçunun somut olayın koşullarında ne denli ciddi bir suç olduğu ortaya konulamamıştır.

Ayrıca başvurucuya isnat edilen suçun cezası itibarıyla da ağır bir suç olduğu söylenemez. Nitekim yapılan yargılama sonucunda da başvurucun üzerine atılı suçlardan adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Çocuklar hakkında hükmedilen adli para cezasının ödenmemesi hâlinde bu cezanın hapse çevrilemeyeceği yönündeki hüküm de dikkate alındığında somut olayda suçun önemi ve uygulanacak olan yaptırımın ağırlığı açısından tutuklama kararı verilmesinin ölçülü olduğu kabul edilemez.

Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını güvence altına alan 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Anayasa Mahkemesi Başvurucunun diğer şikayetleri yönünden ise kabul edilemezlik sonucuna varmıştır.

Bu basın duyurusu Genel Sekreterlik tarafından kamuoyunu bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup bağlayıcı değildir.