Bireysel Başvuru Basın Duyuruları

24.11.2017
BB 37/17
Askere Alma Yetkisinin Kullanılmasına İlişkin Uyuşmazlıkların Adil Yargılanma Hakkı Kapsamında Olmadığına Dair Kabul Edilemezlik Kararının Basın Duyurusu
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 18/10/2017 tarihinde Yusuf Gürkan (B. No: 2014/11067) bireysel başvurusunda, başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir. |
Olaylar
Yapılan muayene sonucunda askerliğe elverişli olduğuna karar verilen başvurucunun askerlik görevini tamamlamasından sonra sözleşmeli piyade uzman erbaş olarak Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) emrinde başladığı görevinde çalışırken geçtiği sağlık kontrolü üzerine düzenlenen Sağlık Kurulu raporunda 37/B/5 Ailesel Akdeniz Ateşi tanısı konulmuş, bu nedenle ''Askerliğe elverişli değildir. TSK'da görev yapamaz.'' tespiti yapılmıştır. Bu raporun Millî Savunma Bakanlığınca (MSB) onaylanıp kesinleşmesinin ardından başvurucunun sözleşmesi sağlık nedeniyle feshedilmiştir.
Başvurucu, söz konusu hastalık nedeniyle doğuştan askerliğe elverişli olmadığı hâlde idarece yeterli muayene yapılmadığı için bu durumun tespit edilememesi sonucu kendisine askerlik yaptırıldığını belirterek uğradığı zararların tazmini istemiyle idareye başvurmuş; başvurunun zımnen reddi üzerine Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) dava açmıştır.
AYİM, açılan tam yargı davasını süre aşımı nedeniyle reddetmiştir. Başvurucunun karar düzeltme istemi aynı Mahkeme tarafından reddedilmiştir.
Başvurucunu İddiaları
Başvurucu; askerliğe elverişli olmadığı hâlde idare tarafından yeterli muayene yapılmadığı için bu durumun tespit edilememesi sonucu kendisine zorunlu askerlik hizmeti yaptırıldığını, bu sebeple uğradığı zararın tazmini istemiyle açtığı davanın süre aşımı nedeniyle reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Mahkemenin değerlendirmesi
Anayasa Mahkemesi bu iddia kapsamında özetle aşağıdaki değerlendirmeleri yapmıştır:
Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca Anayasa ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanında bulunan hakların ihlal edildiği iddiası ile Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapılabilir. Ayrıca Anayasa'nın 36. maddesine 2001 yılında eklenen “adil yargılanma hakkı” ibaresine ilişkin gerekçe dikkate alındığında adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriği belirlenirken Sözleşme’nin 6. maddesinin gözönünde bulundurulması gerekir.
Sözleşme, bir kişinin sahip olduğunu ileri sürebileceği tüm hak ve yükümlülükler bakımından adil yargılanma hakkını güvenceye almamaktadır. Sözleşme'nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin "medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların" ve bir "suç isnadının" esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Hak arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için ya başvurucunun medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadının esası hakkında karar verilmiş olması gerektiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı kapsamı dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz.
Somut uyuşmazlıkta suç isnadına bağlı bir yargılamanın mevcut olmadığı hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Bununla birlikte uyuşmazlığın niteliği itibarıyla "medeni hak ve yükümlülükler" kapsamında görülüp görülemeyeceği, bu husustaki değerlendirmeden hareketle söz konusu uyuşmazlığa ilişkin başvurunun Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı içinde yer alıp almadığı yönünden bir irdeleme yapılması gerekmektedir.
Askerlik hizmetinin kişinin maddi ve manevi varlığı ya da iç hukukta korunan başka hakları üzerinde bir takım etki ve sonuçlar yaratabileceği öngörülebilir. Zira askerlik hizmeti, doğası gereği yükümlüyü bazı medeni haklarından mahrum bırakmaktadır. Bununla birlikte uyuşmazlığın "medeni hak ve yükümlülük" kapsamında kalıp kalmadığının belirlenmesi bağlamında yapılacak bir incelemede dikkate alınması gereken ölçüt, davada tartışılacak "mesele"nin ne olduğudur. Bunun tespiti için de davaya konu uyuşmazlığın "özünün" ortaya konulması gerekmektedir. Şayet -tazminat talebine ilişkin bile olsa- bir davada, devletin "askere alma kararı", diğer bir anlatımla askere alma yetkisinin kullanılmasına ilişkin iş ve işlemleri, değerlendirme konusu olacak ise bu uyuşmazlığın medeni hak ve yükümlülük kapsamında görülmesi mümkün olmaz.
Başvurucunun iddialarına göre bireysel başvuruya dayanak davanın açılmasına sebep olan olgu, askerliğe elverişli olmadığı ileri sürülen bir kimsenin askerlik hizmeti yapmakla yükümlü tutulmuş olmasıdır. Davanın çözümünde tartışılması gereken temel mesele ise "askere alma kararı"dır. Dolayısıyla uyuşmazlığın özünün devletin askere alma yetkisinin kullanımıyla ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla devletin salt egemenlik yetkisinin kullanımının tezahürü mahiyetinde olan askere alma yetkisiyle doğrudan bağlantılı görülen "askere alma kararı"nın tartışılmasını gerektiren bu uyuşmazlığın medeni hak ve yükümlülük kapsamında değerlendirilemeyeceği açıktır.
Öte yandan başvurucunun askerlik yapmanın doğal sonuçları dışında bedensel veya ruhsal bütünlüğünün zarar gördüğüne yönelik bir iddiası da bulunmamaktadır. Tüm bu değerlendirmelere göre medeni hak ve yükümlülük kapsamında yer almayan askerlik hizmeti yükümlülüğüne ilişkin olduğu anlaşılan uyuşmazlığın Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kaldığı sonucuna varılmaktadır.
Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi, başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.
Bu basın duyurusu Genel Sekreterlik tarafından kamuoyunu bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup bağlayıcı değildir. |