Özel Hayatın Korunması Hakkına Dair Emsal Kararlar

< Özel Hayatın Korunması Hakkı Ana Sayfa

Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Hakkıyla Bağlantılı Olarak Etkili Başvuru Hakkının İhlali

Devletin bireylerin özel hayata saygı haklarına ve haberleşme hürriyetlerine keyfî olarak müdahale etmemenin yanında üçüncü kişilerin anılan hak ve özgürlüklere karşı saldırılarını önlemekle yükümlüdür. Söz konusu yükümlülükler, kişilerin özel hayatlarına ve haberleşmelerine yönelik gerçekleşmesi yakın tehlikelere karşı gerçek anlamda bir koruma sağlayabilmeli ve oluşan zararların tazmin edilmesi için kamu makamlarınca gerçekleştirilen işlemler, yapılan eylemler ve ihmaller konusunda kişilere etkili bir karşı çıkma ve telafi imkânı vermelidir.

Devletin suçların soruşturulması faaliyeti kapsamında şüpheliler hakkında birtakım tedbirler alarak onları gözetimi altında tuttuğu durumlarda veya mahpusların tutulma koşulları ve yaşam standartlarına ilişkin temel hak ve özgürlüklere müdahale edilmesi nedeniyle yapılan şikâyetlerin esasının incelenmesine imkân sağlayan ve gerektiğinde uygun bir telafi yöntemi sunan etkili hukuk yollarının olması ilgililere etkili başvuru hakkının sağlanması bakımından bir gerekliliktir. Örnek olarak 5271 sayılı Kanun'un 141. ve devamı maddelerinde düzenlenen koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davası açma imkânının mevzuatta yer alması tek başına yeterli olmayıp bu yolun aynı zamanda pratikte de başarı şansı sunması gerekir. Söz konusu yola başvurulabilmesi için öngörülen koşullar somut olaylara tatbik edilirken dayanak işlem, eylem ya da ihmallerden kaynaklanan savunulabilir nitelikteki iddiaların bu doğrultuda geniş şekilde değerlendirilmesi, koşulların oluşmadığı sonucuna ulaşılması durumunda ise bu durumun yargı makamları tarafından ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanması gerekir.

Benzer biçimde tutuklu ve hükümlülerin temel hak ve hürriyetlerine yönelen hukuka aykırı müdahalelerin giderilmesi amacıyla öngörülen infaz hâkimliklerine şikâyet yoluyla başvurma imkânının mevzuatta yer alması yalnız başına yeterli olmayıp bu yolun aynı zamanda pratikte de başarı şansı sunması gerekir. Söz konusu yola başvurulabilmesi için öngörülen koşullar somut olaylara tatbik edilirken dayanak işlem, eylem ya da ihmallerden kaynaklanan savunulabilir nitelikteki iddiaların bu doğrultuda geniş şekilde değerlendirilmesi, koşulların oluşmadığı sonucuna ulaşılması durumunda ise bu durumun yargı makamları tarafından ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanması gerekir.

Örnek olarak özel hayatın korunması kapsamında Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan, kişisel verilerin korunması hakkına yönelik eylemler ya da ihmaller konusunda muhataplarınca dava açılması, itirazlarda bulunulması ve hukuka aykırılıkların tespit edilerek kaldırılması konusunda etkin bir hukuk yolunun varlığı büyük önem taşımaktadır. Devletin kişisel verilerin korunması hakkına müdahale edilmesini önleyecek, müdahale edildiği takdirde giderim sağlayacak etkili hukuki başvuru yollarını hayata geçirmesi ve bu yolları işlevsel kılması gerekir. Bu anlamda kişisel verilerin korunması hakkına müdahale teşkil ettiği ve kaldırılması gerektiği konusunda ileri sürülecek iddiaların esasının incelenmesine imkân sağlayan ve gerektiğinde uygun bir telafi yöntemi sunan etkili hukuk yollarının olması ilgililere etkili başvuru hakkının sağlanması bakımından bir gerekliliktir.

İlgili Kararlar

♦ (Murat Haliç, B. No: 2017/24356, 8/7/2020)
♦ (İlhan Gökhan, B. No: 2017/27957, 9/9/2020)
♦ (Abdulğani Orhan, B. No: 2017/22833, 9/9/2020)
♦ (Meral Danış Beştaş (3), B. No: 2017/34087, 13/10/2020)
♦ (Abdullah Aslan, B. No: 2018/22112, 15/12/2020)
♦ (Erol Arslan, B. No: 2018/27076, 6/10/2021)
♦ (Özgür Açıkgöz, B. No: 2018/30692, 19/10/2021)
♦ (Uğur Eldemir (2), B. No: 2018/26139, 15/3/2022)
♦ (Hüseyin Sinan, B. No: 2019/34480, 4/7/2022)
♦ (Ümit Eyüpoğlu, B. No: 2018/6161, 28/6/2022)  (Kişisel verilerin korunması)
♦ (Hasan Kaya, B. No: 2019/17469, 1/3/2023) (İnfaz Hâkimliği Kanunu’nun 4. maddesi kapsamının dar yorumlanması)
♦ (Siyami Hıdıroğlu [GK], B. No: 2018/11489, 11/1/2024) (Hukuka aykırı elkoyma kararından dolayı açılan tazminat talebinin incelenmemesi)

Aile Hayatı ile Sınır Dışı veya Ülkeye Girişin Yasaklanması Kararında Gözetilen Kamusal Menfaat Arasında Adil Bir Denge Kurulmaması

Sınır dışı edilen yabancının ülkede güçlü ailevi bağlara sahip olduğu durumlarda aile hayatı ile sınır dışı veya ülkeye girişin yasaklanması kararı bağlamında gözetilen kamusal menfaat arasında adil bir denge kurulması gerekmektedir.

 Temel hak ve özgürlüklerin korunması millî güvenlik alanında yapılan faaliyetlerin de keyfîliğe ve kötüye kullanmaya karşı denetlenmesini elzem kılar. Hakkında millî güvenlik hususlarına dayanan bir tedbir uygulanan kişilerin keyfîliğe karşı tüm güvencelerden yararlanması gerekir. Söz konusu tedbirin hukuka uygunluğunu denetlemek ve olası keyfîlik ve kötüye kullanmayı engellemek bakımından yargısal makamların görevi her somut olayın koşullarına göre müdahaleyi haklı göstermek için öne sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığını incelemektir.

Millî güvenliğin korunması için yürütülen istihbarat faaliyetlerinde elde edilen bilgi ve belgelerin gizliliğinin korunmasının önemi tartışmasızdır. Bu nedenle bir yabancının özellikle terörist faaliyetlerle ilgili olarak ve millî güvenliğin korunması amacıyla sınır dışı edilmesinde veya ülkeye girişinin yasaklanmasında kamu makamlarından kişiyle ilgili ceza yargılaması yürütülmesi veya mahkûmiyet kararı bulunması yahut elde edilen gizli nitelikte tüm bilgi ve belgeleri yargı mercilerine sunmaları gibi yüksek bir ispat standardı yükümlülüğü beklenemez. Ancak kamu makamlarının soyut şekilde kişinin millî güvenlik bakımından tehlike oluşturduğunu ileri sürmeleri de yeterli değildir. Kamu makamlarının mutlaka somut olayın koşulları içinde kişinin millî güvenliği tehlikeye atacak nitelikteki faaliyetlerde bulunduğuna dair yeterli ve ciddi bilgileri yargı mercilerine sunması gerekir.

Yargı makamlarının temel hak ve özgürlüklerin keyfîliğe karşı gerçekten ve etkili şekilde korunmasını sağlama görevleri gereği kamu makamlarınca müdahale ile ilgili olarak ileri sürülen sebepleri inceleyerek konuyla ilgili beyanların neden kabul edildiği veya reddedildiğine dair gerekçelerini kararlarında göstermeleri zorunludur.

İlgili Kararlar

♦ (A.G., B. No: 2018/6143, 16/12/2020)  
♦ (K.A., B. No: 2017/38596, 19/10/2021)  
♦ (N.O., B. No: 2018/36798, 17/11/2021)  
♦ (Demet Hussen Najem, B. No: 2019/438, 27/7/2022)  

Vatandaşlığa Alınma Talebinin Reddedilmesi (Ahlaki Durum Nedeniyle)

5901 sayılı Kanun'da yabancıların belli şartları taşıması hâlinde yetkili makam kararı ile Türk vatandaşlığını kazanabileceği belirtilmiş, anılan şartlar arasında iyi ahlak sahibi olma sayılmıştır. Kanun'un gerekçesinde bu şartın aranmasının Türk vatandaşı olmak isteyen başvurucunun Türk örf ve âdetleri ile toplumsal yaşamına aykırı bir davranış içinde bulunmamasının ifade edildiği belirtilmiştir.

Vatandaşlığa kabul için mevzuatta aranan iyi ahlak sahibi olma şartının soyut bir içeriğe sahip olduğu, bu nedenle bu şartın sağlanıp sağlanmadığının başvurucuya özgü somut verilerle ortaya konulması gerektiği söylenebilir. Bundan hareketle karar mercilerinin -toplumsal yapıda zaman içinde meydana gelen değişimin ve gelişmelerin bir sonucu olan yaşam biçimlerindeki çeşitliliği de gözetmek suretiyle- somut olayın özelliklerine göre vatandaşlığa kabul hâlinde kamu düzeni bağlamında oluşacak sakıncaları yeterli ve ilgili gerekçe ile açıklamaları beklenir.

İlgili Kararlar

♦ (A.S., B. No: 2018/31431, 3/3/2022)  

Ceza İnfaz Kurumlarındaki Yazışmalara İlişkin Sınırlamalar

Anayasa Mahkemesi içtihatlarına göre; Anayasa (m. 22) ve Sözleşme’nin (m. 8) ortak koruma alanı, haberleşme hürriyetinin yanı sıra içeriği ve biçimi ne olursa olsun haberleşmenin gizliliğini de güvence altına almaktadır. Haberleşme bağlamında, bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü, yazılı ve görsel iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması gerekir. Posta, elektronik posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla yapılan haberleşme faaliyetleri haberleşme hürriyeti ve haberleşmenin gizliliği kapsamındadır.

Bu bağlamda ceza infaz kurumlarına gelen veya bu kurumlardan gönderilen yazışmalara yapılan müdahalelere gerekçe olarak gösterilebilecek makul nedenlerin, somut olayın tüm koşulları çerçevesi dâhilinde objektif bir gözlemciyi haberleşme hakkının kötüye kullanıldığına ikna edebilecek nitelikte olaya özgü olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmesi gerekmektedir. Sakıncalı bulunan mektuptaki hangi ifadelerin hangi nedenlerle ceza infaz kurumu güvenliğini tehlikeye düşürdüğünün somut verilere dayanılarak gerekçelendirilmesi gerekir. Ceza infaz kurumlarında mektuplara yönelik müdahaleler ancak demokratik toplumda gerekli olma ve ölçülülük ilkesini karşıladığı takdirde Anayasa’ya uygundur.

İlgili Kararlar

♦ (Ahmet Temiz, B. No: 2013/1822, 20/5/2015)  
♦ (Eren Yıldız, B. No: 2013/759, 7/7/2015) 
♦ (Kahraman Güvenç, B. No: 2013/2072, 3/2/2016)  
♦ (Keyfo Başak ve Şeyhmus Musa, B. No: 2015/17258, 20/9/2018) 
♦ (Süleyman Araç (2), B. No: 2016/9882, 12/6/2019) 
♦ (Orhan Bingöl, B. No: 2016/9154, 12/11/2019)  
♦ (Abdulkerim Tekin ve diğerleri, B. No: 2017/14279, 10/3/2020) 
♦ (Veysel Kınacı ve Mustafa Erol, B. No: 2018/1257, 24/3/2021)  
♦ (Ümit Karaduman, B. No: 2020/20874, 2/2/2022)
♦ (Rahmi Çağan, B. No: 2019/12210, 19/10/2022) 

Özel Hayat Nedeniyle Mesleki Hayat ve İş Faaliyetlerine Yönelik Müdahaleler

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi içtihatında mesleki hayat çerçevesinde yürütülen faaliyetlerin “özel hayat” kavramı dışında tutulamayacağı belirtilmektedir. Bu doğrultuda mesleki hayat çerçevesinde kişilerin; özel hayatı hakkında sorgulanmasının ve bunun doğurduğu idari sonuçların, buna ek olarak kişilerin davranış ve tutumları gerekçe gösterilerek görevden alınmalarının özel hayatın gizliliğine yapılmış bir müdahale olduğu açıktır.

Anayasa Mahkemesi özellikle kamu görevlilerinin mesleki yaşamlarıyla kesişen özel hayat unsurları sebebiyle idarenin takdir yetkisini kullanarak sınırlamalara gittiği durumlara ilişkin kararlar vermiştir. Bu kararlarda özetle idarenin genel olarak kamu düzenini ve ilgili teşkilatta disiplini sağlama adına tedbirler almasının meşru bir amaç teşkil edebileceği, ancak özel hayata yönelik sınırlayıcı tedbirlerin zorunlu bir toplumsal ihtiyaca dayanması, dolayısıyla demokratik bir toplumda gerekli olması gerektiği vurgulanmıştır. Bilhassa mahremiyet alanına ait ya da bireyin varlığına veya kimliğine ilişkin önemli haklar veya hukuksal çıkarlar söz konusu olduğunda kamu makamlarının takdir yetkisi daha dardır. Özel yaşamın gizliliği hakkının cinsellik ve mahremiyet hakkı gibi yönleri söz konusu olduğunda takdir yetkisinin daha dar tutulması gerekmekte olup bu alanlara yönelik müdahalelerin haklı olduğunun kabul edilebilmesi için ciddi gerekçelerin varlığı şarttır.

Tesis edilen disiplin işlemlerinde ve bu işlemlerin hukuka uygunluk denetiminin yapıldığı mahkeme kararlarında, bireylerin özel hayatlarına ilişkin tutum ve eylemlerinin mesleki hayatları üzerindeki etkilerinin açıklanması, kamu hizmeti sunan ilgili kurumların işleyişi üzerindeki etkilerinin ve risklerinin ortaya konulması ve bu hususlardaki değerlendirmelerin yeterli ve ikna edici gerekçelerle desteklenmesi, ayrıca tesis edilen işlemlerin bireylerin geçmiş mesleki sicilleri ve başarı durumları dikkate alınarak ölçülülük yönünden irdelenmesi gerekmektedir.

İlgili Kararlar

♦ (K.Ş., B. No: 2013/1614, 3/4/2014)  
♦ (Serap Tortuk, B. No: 2013/9660, 21/1/2015) 
♦ (Ata Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015)  
♦ (Tevfik Türkmen [GK], B. No: 2013/9704, 3/3/2016) 
♦ (G.G. [GK], B. No: 2014/16701, 13/10/2016) 
♦ (Haluk Öktem [GK], B. No: 2014/13433, 13/10/2016) 
♦ (Ayhan Karagedik, B. No: 2015/1704, 20/9/2018)  
♦ (Sevilay Sümer, B. No: 2016/7091, 18/7/2019)
♦ (L.Ö., B. No: 2016/548, 7/11/2019)
♦ (G.G., B. No: 2018/9416, 9/6/2021)  
♦ (Ayşe Ortak [GK], B. No: 2018/25011, 6/1/2022) (İdari işlemle çalışma izninin iptal edilmesi)
♦ (Ramazan Sümer (2), B. No: 2018/15873, 2/5/2023)
♦ (Mahmut Aslanbay, B. No: 2020/22893, 2/4/2024)

Ceza İnfaz Kurumlarında Ziyaretlere, Telefon Görüşmelerine ve Diğer İnfaz Uygulamalarına İlişkin Sınırlamalar

Anayasa’nın 41. maddesi, 20. maddesinin birinci fıkrası ile birlikte değerlendirildiğinde devletin hükümlü ve tutukluların ailesi ile görüşmelerini sağlayacak tedbirleri almakla yükümlü olduğu açıktır. Ancak ceza infaz kurumlarının bu yükümlülüğü yerine getirirken bu kurumlarda tutulmanın kaçınılmaz ve doğal sonuçlarını gözetmesi gerekmektedir. Bu bağlamda ceza infaz kurumu açısından esas alınacak ilke kurumun güvenliği, düzeni ve suç işlenmesinin önlenmesi ile aile hayatına saygı gösterilmesi hakkı arasında adil bir dengenin sağlanmasıdır. Ancak bu dengede özgürlük ve güvenlik ilişkisinde ceza infaz kurumunda bulunmanın sonuçları olarak idarenin özgürlüğe müdahale açısından takdir marjının daha geniş olduğu gözetilmelidir.

Ceza infaz kurumlarında temelde aile hayatına saygı hakkı ilişkin olan haberleşmeyi sınırlayan müdahalelerin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığı incelenirken, derece mahkemelerinin kararlarında ortaya konulan gerekçeler değerlendirilmeli ve müdahaleyi doğuran gerekçelerin inandırıcılığına ve müdahalenin ölçülülük ilkesine uygun olup olmadığına bakılmalıdır. Hükümlü ve tutukluluların haberleşme hürriyeti ve aile hayatına saygı hakkı kapsamındaki taleplerine karşılık idari ve yargısal makamlar tarafından verilen kararların gerekçeleri ikna edici nitelikte ilgili ve yeterli olmalıdır.

İlgili Kararlar

♦ (Mehmet Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693, 16/4/2015)
♦ (Mehmet Zahit Şahin, B. No: 2013/4708, 20/4/2016)
♦ (Erkan Sönmez, B. No: 2014/7939, 10/5/2018)
♦ (Ömer Hayri Konar, B. No: 2015/15981, 6/2/2019)
♦ (Hüseyin Ekinci, B. No: 2016/38867, 3/7/2019)
♦ (Ümit Balaban (3), B. No: 2016/2821, 29/5/2019)
♦ (Hiyam Yolcu Akyol, B. No: 2016/207, 7/11/2019)
♦ (Abuzer Uzun, B. No: 2016/61250, 13/6/2019)
♦ (Şükran İrge, B. No: 2016/8660, 7/11/2019) 

♦ (Rasul Kocatürk [GK], B. No: 2016/8080, 26/12/2019)
♦ (Eşref Köse, B. No: 2017/38098, 3/6/2020)
♦ (Nail Yerlikaya, B. No: 2018/35854, 18/11/2020)
♦ (Yeliz Erten, B. No: 2020/99, 11/3/2021)
♦ (İhsan Kartal, B. No: 2018/19797, 7/4/2021)

♦ (Ahmet Bayanmelek, B. No: 2019/37577, 23/11/2022) 
♦ (Ramazan Tayık, B. No: 2019/15877, 18/1/2023) 
♦ (Süleyman Kurt, B. No: 2019/19455, 2/3/2023) 
♦ (Mehmet Balaban, B. No: 2020/7697, 20/6/2023) 
♦ (Fadime Kolutek ve diğerleri [GK], B. No: 2017/25008, 31/1/2024) 

Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Hakkına Müdahalenin Kanuni Dayanağının Olmaması

Diğer temel hak ve özgürlüklerde olduğu gibi özel hayata ve aile hayatına saygı hakkına yönelik bir müdahalenin Anayasa'nın öngördüğü güvencelere uygun kabul edilebilmesinin ilk ve temel koşulu müdahalenin kanuni dayanağının bulunmasıdır. Temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasına ilişkin kanunların şeklen var olması yeterli değildir. Kanunilik ölçütü aynı zamanda maddi bir içeriği de gerektirmekte olup bu noktada kanunun niteliği önem kazanmaktadır.

Hukuk sistemi, kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde müdahalelerde bulunma yetkisinin verildiğini açık ifadelerle ortaya koyacak nitelikte olmalı ve bu bağlamda ilgili müdahalenin muhataplarına müdahaleye zemin hazırlayan koşullar ile müdahalenin sonuçları açısından bir öngörüde bulunabilmeleri imkânı tanımalıdır. Bu koşulların yerine getirilip getirilmediğini denetleyecek merci ise yargı organlarıdır. Yargı organları, müdahalelere dayanak olarak gösterilen kanuni düzenlemelerin erişilebilir, öngörülebilir ve kesin nitelikte olup olmadığını irdelemekle, en başta da ilgili kanuni düzenlemeleri önlerine gelen davalarda anılan çerçevede kalarak uygulamakla yükümlüdür.

İlgili Kararlar

♦ (Kemal Yiğit, B. No: 2013/1700, 20/1/2016) (Ceza infaz kurumunda avukat ile haberleşme)
♦ (Fatih Saraman [GK], B. No: 2014/7256, 27/2/2019) (Kişisel verilerin korunması)
♦ (Eşref Köse, B. No: 2017/38098, 3/6/2020) (Kapalı görüşlerin dinlenmesi ve kayda alınması)
♦ (Tamer Mahmutoğlu [GK], B. No: 2017/38953, 23/7/2020) (Kamu görevinden ihraç/baro levhasına kayıt)
♦ (Arif Ali Cangı [GK], B. No: 2016/4060, 17/9/2020) (Kişisel verilerin korunması)
♦ (Mehmet Çetinkaya ve D.K. [GK], B. No: 2018/27392, 15/4/2021) (Kamu görevinden ihraç/baro levhasına kayıt)
♦ (Ramazan Şahin [GK], B. No: 2018/11988, 10/3/2022) (Kişisel verilerin korunması)
♦ (Ayşe Ortak [GK], B. No: 2018/25011, 6/1/2022) (İdari işlemle çalışma izninin iptal edilmesi)
♦ (Ümit Karaduman, B. No: 2020/20874, 2/2/2022) (Ceza infaz kurumunda yazışmaların Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi'ne (UYAP) kaydedilmesi)
♦ (B.A.Y. [GK], B. No: 2019/19788, 5/7/2022) (Kamu görevinden ihraç/baro levhasına kayıt)
♦ (İdris Taniş (2) [GK], B. No: 2018/21866, 14/12/2022) (Adliye girişinde teknik cihazlarla kontrole aykırı davranışın emre aykırı hareket olarak değerlendirilmesi)

♦ (Hüseyin Nuri Mutlu, B. No: 2019/4055, 11/1/2023) (Kişisel verilerin korunması)
♦ (Ramazan Sümer (2), B. No: 2018/15873, 2/5/2023) (Kamu görevinden ihraç/göreve iade)
♦ (Yıldız Ceylan Var [GK], B. No: 2020/10490, 25/7/2023) (Medeni Kanunda evlatlık ilişkisi kurulması bakımından gözetilen asgari yaş farkına ilişkin düzenlemede haklı ve kabul edilebilir istisnalara yer verilmemesi)
♦ (Yunus Bulut, B. No: 2020/38826, 20/7/2023) (Ceza infaz kurumunda COVID-19 nedeniyle kapsamı ve süresi belirsiz şekilde görüşlerin kısıtlanması)
♦ (Fatih Özaltın ve İbrahim Esinler [GK], B. No: 2019/17374, 29/11/2023) (Profesörlük kadrosuna atanmak için öngörülen gelir getirici mesleki faaliyette bulunma şartının bilimsel kaliteyi artırma kriterini sağladığının gösterilememesi)
♦ (Uğur Coşkun, B. No: 2020/9103, 28/2/2024) (Kamu görevinden ihraç/göreve iade)
♦ (Barış Bayrı, B. No: 2020/21660, 2/5/2024) (Pilot lisansının askı süresinin uzamasına ilişkin kanun hükmünün genişletici ve öngörülemez şekilde yorumlanması)
♦ (Ahmet Muhammet Çay, B. No: 2020/9481, 18/4/2024) (Sınırları kanunla belirlenmiş bir yetkiye dayanılmaksızın, düzenleyici işlem ile hakkın sınırlandırılması)

Boşanma Sonrasında Velayet Hakkına Sahip Olan Annenin Çocuğun Soyadını Değiştirme Talebinin Reddi

Anayasa Mahkemesi aşağıda yer verilen kararlarda eşlerin evliliğin devamı boyunca ve boşanmada sahip oldukları hak ve yükümlülükler bakımından aynı hukuksal konumda olduğu, erkeğe velayet hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını belirleme hakkının kadına tanınmamasının velayet hakkının kullanılması bakımından cinsiyete dayalı farklı bir muamele oluşturduğu sonucuna ulaşmıştır. Bu sonuca ulaşılırken başvuruculara ayrımcı bir muamelede bulunulup bulunulmadığı, bu muamele farklılığının haklı ve objektif gerekçelere dayanıp dayanmadığı ve kullanılan yöntem ile gerçekleştirilmesi istenen amaç arasında makul bir oransal bağın kurulup kurulmadığı incelenmiştir.

Buna göre derece mahkemelerinin kararlarında velayet hakkı tanınmış olmasının anneye çocuğun soyadı değişikliği için dava açma hakkı vermediği ve çocuk reşit oluncaya kadar veya baba 4721 sayılı Kanun'un 27. maddesi uyarınca soyadını değiştirmediği sürece çocuğun soyadının değiştirilmesinin mümkün olmadığı kabul edilmekte olduğu tespit edilmiştir. Bu bakımdan yargı mercilerinin söz konusu yorumu nedeniyle annenin çocuğun soyadını değiştirme yönündeki taleplerinin haklı nedenlere dayalı olduğunu mahkemeler önünde dinletebilmesi bütünüyle engellenmektedir. Dolayısıyla çocuğun soyadı bakımından benimsenen kuralın hiçbir istisnasının kabul edilmemesi, haklı sebepler bulunduğunu ileri sürmeye dahi olanak vermeyecek şekilde aşırı katı yorumlanması aile hayatına saygı hakkı ile kamu düzeni amacı arasında adil denge sağlamaktan uzak olup aile hayatına saygı hakkı ile bağlantılı olarak ayrımcılık yasağını ihlal etmektedir.

İlgili Kararlar

 (Gülbu Özgüler [GK], B. No: 2013/7979, 11/11/2015)
♦ (Nurcan Yolcu [GK], B. No: 2013/9880, 11/11/2015)
 (Ayten Yıldırmaz, B. No: 2014/1826, 20/7/2017)
 (Deniz Altınbaş ve diğerleri, B. No: 2014/2033, 26/10/2017)
 (S.E., B. No: 2017/40178, 26/2/2020)
 (E.Ç., B. No: 2018/6565, 10/6/2020)
 (Şule Bayburt, B. No: 2017/38724, 21/7/2020)

Aile Hayatına Saygı Hakkı Kapsamında Devletin Pozitif Yükümlülüklerini Yerine Getirmemesi

Aile yaşamına saygı hakkı kapsamında devlet için söz konusu olan yükümlülük, sadece belirtilen hakka keyfî surette müdahaleden kaçınmakla sınırlı olmayıp öncelikli olan bu negatif yükümlülüğe ek olarak aile yaşamına etkili bir biçimde saygının sağlanması bağlamında pozitif yükümlülükleri de içermektedir. Söz konusu pozitif yükümlülükler, bireyler arası ilişkiler alanında olsa da aile yaşamına saygıyı sağlamaya yönelik tedbirlerin alınmasını zorunlu kılar.

Anne-baba ve çocukların birlikte yaşama hakkı aile hayatının esaslı bir unsuru olup, anne ve baba arasındaki ilişkinin sona ermesi durumunda, hukuksal düzenlemelerden kaynaklanan ve bu ilişkiyi kısıtlayan ya da engelleyen tedbirler, aile hayatına saygı hakkına bir müdahale oluşturur.

Aile hayatına saygı hakkı kapsamındaki negatif ve pozitif yükümlülükler arasındaki sınırları kesin biçimde tanımlamak mümkün olmayıp, ilgili makamların, her iki yükümlülük çerçevesinde de belirli bir takdir alanına sahip olduğu kabul edilmekle birlikte, her iki yükümlülük kapsamında da benzer ilkelerin göz önünde bulundurulması, özellikle, her iki durumda da kamusal makamlarca, olayın bağlamı ve müdahalenin türüne göre, birey menfaatleri ile toplum menfaatleri ve çocuk ile ebeveyn menfaatleri arasında adil bir denge kurulmasına özen gösterilmesi gerekmektedir. Bu dengenin tesisinde niteliği gereği çocuğun menfaatlerine özel bir önem verilmesi gerektiği açıktır.

Derece mahkemelerinin aile hayatı kapsamındaki ilişkilerin sürdürülebilir ve etkili olmasını temin edecek şekilde hareket etmesi zaruridir. Derece mahkemelerinin takdir yetkilerini makul ve sağduyulu bir şekilde kullanıp kullanmadıkları hususunu özellikle değerlendirmek durumunda olan Anayasa Mahkemesi, takdiri haklı göstermek için öne sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığını incelemektedir.

Ayrıca, aile hayatının korunması konusunda devlete düşen pozitif yükümlülüklerden biri de hukuk kurallarını belirlemek ve yasal düzenlemeleri hayata geçirmektir. Düzenleyici çerçeve aile ilişkilerinin hukuken kurulmasını sağlamaya elverişli, yeterli düzeyde açık, öngörülebilir ve ulaşılabilir olmalıdır.

İlgili Kararlar

♦ (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015) (Boşanma sonrası çocukla kişisel ilişkinin kurulması)
♦ (Marcus Frank Cerny [GK], B. No: 2013/5126, 2/7/2015) (Lahey Sözleşmesi kapsamındaki uyuşmazlıklar)
♦ (Cengiz Kılıç, B. No: 2013/3181, 3/2/2016) (Boşanma sonrası çocukla kişisel ilişkinin kurulması)
♦ (Serpil Toros, B. No: 2013/6382, 9/3/2016) (Çocuklara ilişkin koruma kararı)
♦ (Fatma Julia Ekinciler, B. No: 2013/2758, 17/2/2016) (Miras ve soybağı)
♦ (Angela Jane Kilkenny, B. No: 2015/10826, 17/7/2018)   (Lahey Sözleşmesi kapsamındaki uyuşmazlıklar)
♦ (Nurbani Fikri, B. No: 2014/2502, 11/10/2018) (Atama işlemleri)
♦ (Yıldız Eker [GK], B. No: 2015/18872, 22/11/2018) (Aile konutu) 
♦ (Murat Demir [GK], B. No: 2015/7216, 27/3/2019)  (Koruyucu aile statüsü)
♦ (Emine Göksel [GK], B. No: 2016/10454, 12/12/2019)  (Aile konutu)
♦ (S.A., B. No: 2017/40199, 8/9/2020) (Evlenme hakkı) 
♦ (D.S, B. No: 2017/35776, 2/6/2020) (Velayet)  
♦ (Dilek Tsakırıdıs, B. No: 2018/35068, 9/6/2020) (Lahey Sözleşmesi kapsamındaki uyuşmazlıklar)  
♦ (Emrah Acıdereli, B. No: 2018/34860, 12/1/2021) (Lahey Sözleşmesi kapsamındaki uyuşmazlıklar)  
♦ (Ayşe Nortcu, B. No: 2019/39998, 8/12/2022) (Atama işlemleri)

♦ (B.K., B. No: 2020/21844, 31/1/2023) (Boşanma sonrası çocukla kişisel ilişkinin kurulması)
♦ (Yıldız Ceylan Var [GK], B. No: 2020/10490, 25/7/2023) (Medeni Kanunda evlatlık ilişkisi kurulması bakımından gözetilen asgari yaş farkına ilişkin düzenlemede haklı ve kabul edilebilir istisnalara yer verilmemesi)
♦ (Halil Çelebi, B. No: 2020/36079, 14/12/2023) (Çocuklara ilişkin koruma kararı)

Kişisel Verilerin Korunmasında Devletin Pozitif Yükümlülüğünün İhlali

Kişisel verilerin korunması hakkı, kişinin insan onurunun korunmasının ve kişiliğini serbestçe geliştirebilmesi hakkının özel bir biçimi olarak, bireyin hak ve özgürlüklerini kişisel verilerin işlenmesi sırasında korumayı amaçlamaktadır.

Devletin özel hayatın gizliliğinin korunması bağlamında kişisel verilerin yetkisiz kişiler tarafından elde edilmesini veya kullanılmasını önleme ve ayrıca bu verilerin ifşa edilmesini engelleme yükümlülükleri bulunmaktadır. Kamu makamlarınca belirtilen koruma yükümlülüğüne uyulmaması sonucu kişisel verilerin ilgisiz kişilerce öğrenilmesi bireyin özel hayatına saygı hakkının ihlaline yol açar.

Örnek olarak, kamu makamlarından çalışanların mesleki faaliyetlerine ilişkin söz konusu bilgilerin tutulması ve saklanması sırasında Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının korunmasına ilişkin gerekliliklere uygun hareket etmeleri beklenir. Bu bağlamda kamu görevlilerinin haklarında düzenlenen mesleki sicil raporlarının tutulması ve saklanması sırasında gizliliğe riayet edilmesi, bu verilere ilgisiz kişilerin erişiminin engellenmesi gerekmektedir.

Yine Anayasa’nın 5. ve 12. maddelerine istinaden devletin özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklara ilişkin pozitif yükümlülükleri de bulunmaktadır. Özel hayata saygı hakkı alanında pozitif yükümlülükler özel hukuk kişilerinin birbirleri ile olan uyuşmazlıklarının çözümüne ilişkin yasal altyapının oluşturulmasını, söz konusu uyuşmazlıkların adil yargılama gereklerine uygun ve usul yönünden güvenceleri haiz bir yargılama kapsamında incelenmesini ve bu yargılamalarda temel haklara ilişkin anayasal güvencelerin gözetilip gözetilmediğinin denetlenmesini gerektirir. Bu doğrultuda, örnek olarak, derece mahkemelerince söz konusu güvenceler gözardı edilmemeli, işveren ve çalışanlar arasındaki çatışan çıkarlar adil biçimde dengelenmeli, başvuranların temel haklarına yönelik müdahalenin meşru amaca dayalı ve ölçülü olup olmadığı değerlendirilmeli, ulaşılan sonuç hakkında hüküm kurulurken ilgili ve yeterli gerekçeler sunulmalıdır.

İlgili Kararlar

 (Nurcan Belin, B. No: 2014/14187, 10/1/2018)
 (E.Ü. [GK], B. No: 2016/13010, 17/9/2020)  
♦ (A.A.Y., B. No: 2016/13011, 29/9/2020)
 (B.Y., B. No: 2018/30296, 7/9/2021)
 (Samet Ayyıldız, B. No: 2018/34548, 28/12/2021)
♦ (Fırat Gerçek, B. No: 2019/25604, 21/9/2022) 

♦ (Alper Erarslan [GK], B. No: 2018/16857, 29/9/2022) 
♦ (İ.A., B. No: 2017/16849, 19/10/2023)  

 

İsim/Soyisim/Soy Bağına İlişkin Taleplerin Reddi

İsim değişikliği taleplerinin hangi koşullar altında olumlu karşılanacağı ve bu tür taleplerin hangi usullerle inceleneceği hususunda yasal düzenlemeler yapılırken kamusal makamların takdir hakkının bulunduğu açıktır. Ancak söz konusu takdir hakkının isim değişikliği taleplerinin değerlendirilmesi yolunu tamamen kapatacak ve sonuç alabilmeyi mümkün kılmayacak şekilde kullanılmaması gerekir. Bu anlamda özellikle ulusal boyutta düzenlemeler yapılırken taraf olunan uluslararası sözleşmelerin getirdiği güvencelerin gözetilmesi ve isim değişikliği taleplerinin dile getirilebildiği ve sonuç alınabildiği etkili, ulaşılabilir, öngörülebilir yolların oluşturulması önem arz etmektedir.

Örneğin, vatandaşlıktan çıkan kişinin kapatılan nüfus kaydının, vatandaşı olunan ülke tarafından oluşturulan geçerli nüfus kaydı ile farklılıklar içerdiği durumlarda, kişi vatandaşlıktan çıkmış dahi olsa kapatılan nüfus kaydı üzerinde mevcut geçerli kaydı etkilemeyecek şekilde sınırlı değişikliklerin yapılabilmesini öngören düzenlemelerin oluşturulması, isim hakkının Anayasa’nın 17. maddesinin koruma alanı gözetilerek doğru bir şekilde ele alınması anlamına gelecektir.

Derece Mahkemelerinin yorum ve yaklaşımının başvurucunun mağduriyetini gidermediği, usulüne göre yürürlüğe girmiş uluslararası sözleşme hükümlerinin Mahkeme kararlarında gözönünde bulundurulmadığı, dolayısıyla söz konusu yargısal yaklaşımın bu hâliyle demokratik bir toplumda gerekli olma şartını sağlamadığı ve kamunun ve bireylerin çatışan çıkarları karşısında ölçülü ve adil bir denge sağlamadığı durumlarda isim değişikliği talebinin reddedilmesi şeklindeki müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olmaması nedeniyle özel hayata saygı gösterilmesi hakkını ihlal ettiğine karar verilebilir.

İlgili Kararlar

♦ (Aslan Faruk Toprak, B. No: 2013/2957, 24/3/2016)
♦ (Beyhan Çatalkaya, B. No: 2015/13947, 28/11/2018) 
♦ (Hacı Ahmet Eskikanbur, B. No: 2015/2944, 9/1/2019)
♦ (Kağan Osman Karamanoğlu, B. No: 2017/21063, 15/1/2020)
♦ (Turgay Karaca, B. No: 2018/34343, 27/1/2021) (Cinsiyet değişikliğine istinaden)
♦ (H.K. [GK], B. No: 2019/42944, 17/6/2021) (Cinsiyet değişikliğine istinaden)
♦ (Ali Çökelekoğlu ve diğerleri, B. No: 2019/1464, 2/11/2022) 

♦ (Feride Gökvardar, B. No: 2016/72747, 2/12/2020) 
♦ (M.K, B. No: 2019/42961, 12/7/2023)
♦ (Seher Renkli Çetin, B. No: 2020/38588, 30/4/2024)

 

Yargılamanın 3. Kişilere Kapalı Yapılması Talebinin Yetersiz Gerekçe ile Reddi

Yargılamanın üçüncü kişilere kapalı olarak yürütülmesi talebinin mahremiyet hakkının unsurlarından biri olan bireyin kendisi hakkındaki bilgileri kontrol edebilme ve kişisel verilerin korunması hakkı çerçevesinde özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenmesi gerekmektedir.

Kamu makamlarınca gerekli yapısal önlemler alınmış olsa da uyuşmazlık konusu davayı yürüten mahkemelerce verilen kararlarda, üçüncü kişilerin müdahalelerine karşı bireylere korunma imkânı sağlanmadığı durumlarda bu yükümlülükler gereği gibi yerine getirilmemiş olacaktır. Bu, kamusal makam olan mahkemeler aracılığıyla bireylerin hak ve özgürlüklerinin korunmasız bırakıldığı anlamına gelecektir.

İlgili Kararlar

♦ (T.A.A., B. No: 2014/19081, 1/2/2017)
♦ (B.K., B. No: 2014/14189, 25/10/2017)
♦ (Ö.İ., B. No: 2019/37354, 19/1/2023)

Özel Hukuk İlişkilerinde Devletin Pozitif Yükümlülüklerinin İhlali

Pozitif yükümlülükler özel hukuk kişilerinin birbirleri ile olan uyuşmazlıklarının çözümüne ilişkin yasal altyapının oluşturulmasını, söz konusu uyuşmazlıkların adil yargılama gereklerine uygun ve usul yönünden güvenceleri haiz bir yargılama kapsamında incelenmesini ve bu yargılamalarda temel haklara ilişkin anayasal güvencelerin gözetilip gözetilmediğinin denetlenmesini gerektirir.

Özel hukuk iş ilişkisi kapsamında çalışan bireylerin Anayasa ile güvence altına alınan haklarına yönelik müdahale iddiası içeren uyuşmazlıklarının karara bağlandığı davalarda derece mahkemelerince söz konusu güvenceler gözardı edilmemeli, örneğin işveren ve çalışanlar arasındaki çatışan çıkarlar adil biçimde dengelenmeli, müdahalenin işverenin meşru amacıyla ölçülü olup olmadığı değerlendirilmeli ve ulaşılan sonuç hakkında hüküm kurulurken ilgili ve yeterli gerekçeler sunulmalıdır.

İlgili Kararlar

♦ (H.Ç., B. No: 2017/14907, 30/9/2020) 
♦ (Esra Ünlü, B. No: 2018/4144, 25/2/2021) 
♦ (Ayhan Deniz ve diğerleri [GK], B. No: 2019/10975, 14/6/2023)
♦ (Ahmet Akyol, B. No: 2019/14799, 7/2/2024)  

Haberleşme Hürriyetinin Maddi Boyutunun İhlali

Anayasa’nın 22. maddesi ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı, haberleşme özgürlüğünün yanı sıra, içeriği ve biçimi ne olursa olsun, haberleşmenin içeriğinin gizliliğini de güvence altına almaktadır. Haberleşme bağlamında, bireylerin karşılıklı veya toplu olarak sözlü, yazılı ve görsel iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması gerekmektedir.

Bu bağlamda kamu makamlarının, kişisel nitelikteki verilerin veya haberleşme kayıtlarının ifşa edilmesini önleme; bu kayıtların medyada yayımlanması suretiyle haberleşmenin gizliliğine müdahale edilmesi durumunda ise etkili bir soruşturma yürütülmesi ve sorumluların cezalandırılmasının sağlanması konusunda pozitif nitelikte usul yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu yükümlülüğün gereği olarak gizli uygulanmaları nedeniyle kötüye kullanılma riski içeren telefon dinleme tedbirlerinin uygulama alanı ve usulünün çok sıkı kural ve koşullara bağlanması ve titiz bir yargısal denetime tabi tutulması gerekliyse kişiler hakkında henüz kamu davası açılmadan önce soruşturma makamlarınca telefon dinleme tedbiri sonucu elde edilen kayıtların hassasiyetle korunması şarttır. Dolayısıyla bir ceza soruşturması altında olup hakkında iddianame hazırlanıp, deliller ortaya konmayan şahıslara ait telefon kayıtlarının ifşa olması bu bağlamda haberleşme hürriyetinin maddi boyutunun ihlaline sebebiyet verebilir.

İlgili Kararlar

♦ (Mehmet Seyfi Oktay [GK], B. No: 2013/6367, 10/12/2015)

Haberleşme Hürriyetinin Usul Boyutunun İhlali

Yargısal sistem kurma yükümlülüğünün ceza soruşturması/yargılaması yapılmasını gerekli kılması, failler hakkında mutlaka ceza davası açılmasını ya da onların cezalandırılmasını zorunlu hâle getirmediği gibi başvuruculara üçüncü tarafları bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırılmalarını talep etme hakkı da vermemektedir. Zira burada kastedilen sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılmasına ilişkin usul yükümlülüğüdür. Ancak her durumda söz konusu yargısal sistemlerin etkili şekilde işletilmesi ve soruşturmalar ya da yargılamalar neticesinde yargısal makamlarca ulaşılan tüm sonuçların temel hakların içerdiği güvenceleri koruyacak şekilde ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanması gerekir.

Soruşturma dosyasında yer alan bilgilerin ifşa edilmesini önlemede kamu makamlarının yetersiz kalması, kayıtların medyada yayımlanması halinde haberleşmenin gizliliğine müdahale edilmesi sonrasında etkili bir soruşturma yürütülmesi ve sorumluların cezalandırılmasının sağlanması konusunda üzerlerine düşen pozitif nitelikteki usul yükümlülüğünü yerine getirmeleri gerekmektedir.

İlgili Kararlar

♦ (Mehmet Seyfi Oktay [GK], B. No: 2013/6367, 10/12/2015)
♦ (U.B., B. No: 2015/3175, 10/10/2019)

Özel Hayatın ve Aile Hayatının Korunması Hakkı Kapsamında Etkili Soruşturma Yükümlülüğünün İhlali

Anayasa'nın 20. maddesine uygunluğu sağlamak için gerekli vasıtaların seçimi, kural olarak kamu makamlarının takdir alanı içinde kalmakla birlikte temel değerlerin ve özel yaşamın esaslı yönlerinin tehlikeye girdiği durumlarda Anayasa'nın 20. maddesi kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün gereği olarak devletin belirtilen eylemleri etkili bir şekilde cezalandıran hükümleri ihdas etme, bunları etkili soruşturma ve kovuşturma suretiyle uygulamaya geçirme yükümlülüğü bulunduğunun kabulü gerekir. Dolayısıyla özel hayata saygı hakkına ilişkin bu pozitif yükümlülükler, bireyin özel hayat unsurlarının korunması konusunda etkili soruşturma yükümlülüğünü de kapsamına almaktadır.

Bu kapsamda yürütülen ceza soruşturmalarının amacı özel hayatın gizliliğini koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde tatbiki ile sorumluların tespiti ve etkili müeyyidelerin uygulanmasını sağlamaktır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan belirtilen yükümlülük, Anayasa'nın 20. maddesinin başvurucuya üçüncü tarafları bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırılmalarını talep hakkı, kamusal makamlara ise tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza hükmüyle sonuçlandırma ödevi yüklediği şeklinde yorumlanamaz. Zira bireylerin cezai sorumluluğuna ilişkin hukuki sorunların incelenmesi, cezai takibatın bir mahkûmiyet kararı ile sonuçlanması ve bu hâlde takdir edilecek cezanın miktar ve mahiyetinin belirlenmesi Anayasa Mahkemesinin görevi dâhilinde olmayıp bu husus esasen derece mahkemelerinin takdirindedir.

Yeterli usule ilişkin güvenceleri sunan etkili bir ceza soruşturması yürütülüp yürütülmediği incelenirken soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız bir biçimde ve kamu denetimine tabi olarak özenle ve süratle yürütülmesi ve etkili olması unsurları araştırılmaktadır.

İlgili Kararlar

♦ (Ahmet Temiz, B. No: 2013/6209, 29/6/2016)

Cinsiyet Değişikliği Talebinin Üreme Yeteneğinden Sürekli Biçimde Yoksun Olma Şartının Sağlanmaması Nedeniyle Reddi

Kanun koyucunun cinsiyet değiştirme ameliyatlarının geri dönüşünün olmamasını ve sağlık açısından taşıdığı riskleri gözönünde bulundurarak söz konusu ameliyatların herhangi bir denetim olmaksızın gerçekleştirilmesi suretiyle sıradanlaştırılmasının önüne geçilmesi, kamu düzeninin korunması ve mahkemelerin nüfus kaydında cinsiyet değişikliği yapılması noktasında sadece onay makamı olmaktan çıkarılması amaçlarıyla cinsiyet değişikliğini belirli kurallara bağladığı ve denetime tabi tuttuğu görülmektedir. Bu bağlamda kanun koyucu tarafından Kanun’un 40. maddesinin birinci fıkrasında cinsiyet değiştirme ameliyatı olabilmek için mahkemeden izin alma, bu iznin alınabilmesi için de fıkrada belirtilen koşullarla birlikte üreme yeteneğinden sürekli biçimde yoksun olma koşulu öngörülmüştür.

Derece mahkemesi kararlarının ve kararların gerekçesini oluşturan düzenleme aracılığıyla yapılan bu tür müdahalelerin ancak zorunlu bir sosyal ihtiyaca cevap vermesi hâlinde demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğu kabul edilebilecektir. Bu bağlamda müdahalenin gerekliliğinin ilgili ve yeterli bir gerekçeyle ortaya konulması gerekir.

İlgili Kararlar

♦ (Sahra Bayraktar, B. No: 2015/9211, 29/11/2018)

 

Çevrenin Korunması Kapsamında Devletin Pozitif Yükümlülüğünü Yerine Getirmemesi

Devletin Anayasa'nın 20. maddesi uyarınca kişilerin özel ve aile hayatlarına saygı hakkı çerçevesinde sağlıklı bir çevrede yaşamayı sağlayan koruyucu bir mevzuat oluşturma ödevi yanında denetleme yapma ve çevreyi koruyucu fiilî tedbir ve faaliyetlerde bulunma yükümlülüğü de bulunmaktadır. Bu kapsamda devletin hem kirlenmenin önlenmesi hem de doğal çevrenin korunması ve geliştirilmesi için gereken tedbirleri alması gerekmektedir. Bununla birlikte hangi tedbirlerin alınması gerektiği ve bu tedbirlerin nasıl uygulanacağı hususlarında kamu otoritelerinin geniş bir takdir yetkisi mevcuttur.

Esasa ilişkin yükümlülükler yönünden ise kamu makamlarının özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının etkili şekilde korunmasını güvence altına almak için gerekli adımları atıp atmadığı önem taşımaktadır. Bu bağlamda söz konusu çevresel etki kapsamında karşı karşıya gelen menfaatler arasında adil bir dengenin tesis edilip edilmediğinin tespit edilmesi gerekmektedir.

Çevresel rahatsızlığa kamu makamlarının yol açtığı gözetildiğinde başvurucuların anayasal haklarına yapılan müdahale neticesinde oluşan manevi zararlarının karşılanmasına neden gerek olmadığının derece mahkemeleri tarafından makul bir şekilde izah edilmemesi halinde özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilebilir.

İlgili Kararlar

♦ (Binali Özkaradeniz ve diğerleri [GK], B. No: 2014/4686, 1/2/2018)
♦ (Ali Su ve Mersin Çevre ve Doğa Derneği, B. No: 2019/13383, 13/9/2022)
♦ (Ahmet Kardam ve diğerleri, B. No: 2019/29604, 13/12/2023)

Haberleşmenin Gizliliğine Yapılan Müdahalenin Kanuni Olmaması

Hak ve özgürlüklerin yasayla sınırlanması ölçütü anayasa yargısında önemli bir yere sahiptir. Hak ya da özgürlüğe bir müdahale söz konusu olduğunda öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün, yani müdahalenin hukuki bir temelinin mevcut olup olmadığıdır.  Ayrıca, kanunilik ilkesinin yerine getirilmesinin, haberleşme hürriyetinin kısıtlanabileceğine dair genel bir yasal düzenleme yapılması ile mümkün olduğu söylenemez. Buna göre, “kanunun kalitesi” olarak tanımlanabilecek kanuni düzenlemede bulunması gereken temel esaslar belirlenerek takdir yetkisini kullanacak mercilerin sınırlarının da netliğe kavuşturulması gereklidir. 

Gizli uygulanmaları nedeniyle kötüye kullanılma riski barındıran, haberleşmenin gizliliğine yönelen tedbirlerin, uygulama alanı ve prosedürünün çok açık kanun hükümleri ile düzenlenmesi şarttır. Aksi halde haberleşmenin gizliliğine yönelik müdahalenin kanuni olmadığına ve dolayısıyla haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilebilir.

İlgili Kararlar

♦ (Yasemin Çongar ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7054, 6/1/2015)
 (Mehmet Hasip Şenalp, B. No: 2014/2889, 25/1/2018)
 (Abdulvahap Kaçar ve Ercan Kaçar, B. No: 2014/16877, 22/3/2018)  
 (Eşref Köse, B. No: 2017/38098, 3/6/2020) 

 

Mesleki Faaliyetlere Yönelik Müdahalelerin veya Sözleşme Feshinin Ölçülü Olmaması

Kişinin mesleği onun özel hayatının bir parçası olarak nitelendirildiği sürece mesleğe, dolayısıyla özel hayata saygı hakkına yönelik müdahalelerin meşru bir amaca dayanması gerekir. Ancak iş ilişkisinin gerek istihdam edene gerekse istihdam edilene karşılıklı ödev ve yükümlülükler yüklediği gözden kaçırılmamalıdır. İş ilişkinde tarafların dilediği gibi davranması ya da taraflardan birinin iş ilişkisinin sürdürülebilmesi açısından karşı tarafın objektif ve makul beklentilerini yok sayarak hareket etmesi durumunda söz konusu iş ilişkisinin sona ermesi doğal bir sonuçtur. Aksi takdirde iş ilişkisi zorunlu ve hiçbir surette sonlandırılamaz bir niteliğe bürünür ki bu durumda iş ilişkisinin kurulma amacının bir anlamı kalmaz. İş ilişkisinin devamını sağlamaya elverişli güvenin ortadan kalkması ya da iş ilişkisinden umulan faydanın gerçekleşmeyeceğinin açık olması durumları buna örnek olarak verilebilir.

Bu tür durumlarda başvurulabilecek tedbirlerden olan iş sözleşmesinin feshedilmesi konusunda Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkı, iş ilişkisinin tek taraflı bir irade beyanıyla sonlandırılmasını yasaklamamaktadır. Ancak işveren tarafından hayata geçirilen iş ilişkisinin sona erdirilmesine ilişkin tedbirin zorunlu ve başvurulabilecek en son çare olarak nitelendirilebilmesi için işçinin işverenin menfaatine ve beklentilerine aykırı davrandığının ortaya konulması gerekir. Başka bir deyişle işverenin menfaatine zarar vermeyen nedenlerin zorunlu ve son çare olarak başvurulmuş tedbirler olarak kabul edilmesi mümkün değildir.

Özel hayata ilişkin herhangi bir nedene dayanmayan ve kişinin mesleki hayatına yönelen her müdahalenin ya da tedbirin doğrudan doğruya özel hayata saygı hakkı kapsamında değerlendirilmesi kural olarak mümkün değildir. Bu türden müdahalelerin özel hayata saygı hakkı kapsamında değerlendirilebilmesi için müdahalenin kişinin özel hayatına yönelik ciddi olumsuz etki ve sonuçlarının bulunduğu veya bulunma ihtimalinin olduğu ortaya konulmalıdır. Kişinin mesleki hayatına yönelik müdahalenin özel hayata ilişkin herhangi bir nedene dayanmadığı ancak özel hayatına ciddi şekilde etki ettiği ve bu etkinin belirli bir ağırlık düzeyine ulaştığı durumların konu edildiği başvuruların sonuca dayalı yaklaşım çerçevesinde, özel hayata saygı hakkının kapsamında değerlendirilebilmesi mümkündür.

Özel hayata saygı hakkı, üçüncü kişiler tarafından da olsa hakkın öngördüğü güvencelere keyfî şekilde müdahale edilmesini yasaklamaktadır. Kişilerin mesleki hayatlarına ve dolayısıyla özel hayatlarına keyfî şekilde müdahale edilmemesi, aksi yöndeki durumda meydana gelmesi muhtemel olan etkiler ve sonuçlar düşünüldüğünde en önemli güvenceler arasındadır. Öngörülen yükümlülüklerin yerine getirilmesi, kişilerin ve ailelerinin geleceğini, itibarını etkileyen mesleki hayata yönelik tedbirlerin keyfî olmaması, bu kapsamda doğan uyuşmazlıkların özel hayata saygı hakkının gereklilikleri bağlamında çözümlenmesi olağanüstü yönetim usullerinin benimsendiği dönemlerde de geçerli olan temel güvencelerdir.

İlgili Kararlar

♦ (Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020)
♦ (Selami Gülen, B. No: 2019/15788, 1/3/2023) 
♦ (Mehmet Zile, B. No: 2019/8391, 15/3/2023) 
♦ (Şükran Dağ Cabir, B. No: 2019/19839, 15/3/2023) 
♦ (Barzan Demirhan, B. No: 2019/40007, 7/3/2024)  

Yurt Dışına Çıkış Yasağı Şeklindeki Koruma Tedbirine İlişkin Usule İlişkin Güvencelerden Yararlandırılmama

Adli kontrol koruma tedbirinde olduğu gibi tüm koruma tedbirlerinin geçici olduğu unutulmamalıdır. Herhangi bir tedbirin ilanihaye veya herhangi bir kriterden bağımsız olarak süreklilik arz eder biçimde uygulanması mümkün değildir. Tedbirin geçici olması, tedbirden beklenen amacın hasıl olmasını müteakip sonlanacağı anlamına gelir. Buna göre özel hayata saygı hakkına yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.

Mahkemeler koruma tedbiri kararlarında lehte ve aleyhte ileri sürülen bütün delilleri incelemek ve temel hak ve özgürlüklere yapılan müdahaleye katlanmayı gerektirecek nitelikte kamu yararını haklı kılan gerçek bir ihtiyacın varlığını göstermek zorunda oldukları gibi süregelen koruma tedbirlerinin devamına ilişkin kararlarında da tedbirin devamını haklı kılan gerekçeleri göstermek mecburiyetindedir.

Bu doğrultuda yurt dışına çıkış yasağı biçiminde uygulanan ve özel hayata saygı hakkına müdahale eden koruma tedbirinin devam ettirilmesinde soruşturma ve yargılama makamlarının başvurucuların taleplerini ilgili ve yeterli değerlendirme yapmadan reddetmeleri nedeniyle tedbirin makul olmayan bir süre için öngörülemez şekilde uygulanması ihlale yol açabilir.

İlgili Kararlar

♦ (Latife Akyüz, B. No: 2016/50822, 7/9/2021)
♦ (Müslüm Doğan, B. No: 2020/14764, 2/5/2024)

Olağanüstü Hal Döneminde İdari Kararla Pasaport İptali

OHAL koşullarında haklarında millî güvenliğe yönelik birtakım oluşum veya gruplarla bağlantısı bulunduğu şüphesiyle kişilerin yurda giriş ve yurttan çıkışlarının bir süreliğine kısıtlanması meşru kabul edilebilirse de bu uygulamanın süresiz bir niteliğe dönüşmemesi ve pasaport edinme sürecinin belirsiz bırakılmaması gerekir.

Anayasa Mahkemesi’nce bu kapsamda umuma mahsus pasaport verilmemesi şeklinde uygulanan tedbirin durumun gerektirdiği ölçüde  ve yeterli gerekçeler ortaya konulmadan bir idari işlem ile belirsiz bir şekilde uzun süre devam ettirilmesinin Anayasa’nın 20. maddesi ile güvence altına alınan özel hayata saygı hakkına müdahale teşkil ettiği değerlendirilmiştir.

İlgili Kararlar

♦ (Onur Can Taştan [GK], B. No: 2018/32475, 27/10/2021)
 (Şengül Tükel, B. No: 2018/12456, 12/1/2022)
 (Ayşen Çetintaş Doğan, B. No: 2018/7858, 18/1/2022)
 (Asya Saydam, B. No: 2018/32268, 18/1/2022)
 (Dilek Dündar, B. No: 2018/1272, 18/1/2022)  
 (Zeynep Emeksiz, B. No: 2018/32446, 15/3/2022)  
 (Ramazan Demir ve diğerleri, B. No: 2018/10727, 13/4/2022) 

Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Hakkıyla Bağlantılı Olarak Ayrımcılık Yasağının İhlali

Anayasa'nın 10. maddesinde düzenlenen ayrımcılık yasağının amacı benzer durumda bulunanlara objektif ve makul bir sebebi olmaksızın farklı muamelede bulunulmasının önlenmesidir. Ayrımcılık yasağının sağladığı asıl koruma bireylerin objektif ve makul bir sebebe dayanmayan farklı muamelelere maruz kalmamasıdır. Dolayısıyla ayrımcılık yasağı yönünden esas incelenecek mesele farklı muamelenin sebebinin gösterilip gösterilmediği değil objektif ve makul bir sebebe dayanıp dayanmadığıdır. Anayasa'nın 10. maddesinde sayılan durumlar objektif ve makul kabul edilmeyen nedenlerin örnekleri olarak görülmelidir. Buna göre aynı durumda bulunanlara yönelik olarak gerçekleştirilen farklı bir muamelenin ayrımcılık yasağını ihlal etmemesinin ön koşulu, objektif ve makul bir nedene dayanmasıdır. Objektif ve makul bir nedene dayanmayan her türlü farklı muamele otomatik olarak ayrımcılık yasağını ihlal eder.

Ayrımcılık yasağı Anayasa'da güvenceye bağlanan hak ve özgürlüklerden yararlanılması bağlamında bir etkiye sahip olduğundan maddi haklardan bağımsız olarak bir varlığa sahip olmayıp diğer hakların tamamlayıcısı mahiyetindedir. Ayrımcılık yasağının tatbik edilmesi diğer hükümlerin ihlal edilmesini zorunlu kılmasa da ihtilaf konusu mesele Anayasa'daki diğer haklardan biri veya birkaçının kapsamına girmedikçe ayrımcılık yasağının uygulanması mümkün değildir 

Bu kapsamda eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağı cinsiyet, ırk, dil, din gibi unsurların yanı sıra bireyin özel hayatının bir parçası olan sağlık durumu, çcocuğa soyadının verilmesi ve benzeri unsurlar temelinde de ayrımcılığa maruz bırakılmamasını güvence altına almaktadır.

İlgili Kararlar

♦ (Nurcan Yolcu [GK], B. No: 2013/9880, 11/11/2015) (Boşanma sonrasında velayet hakkına sahip olan annenin çocuğun soyadını değiştirme talebinin reddi)
 (T.A.A., B. No: 2014/19081, 1/2/2017) (Ayrımcılık tazminatı)
 (Burcu Reis, B. No: 2016/5824, 28/12/2021) (Kreş imkânı tanınmaması)

4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'un "yerinde inceleme" başlıklı 15. Maddesinin Konut Dokunulmazlığını Doğrudan İhlali

Konut kavramı genellikle özel yaşamın ve aile yaşamının geliştiği maddi olarak belirlenmiş yer olarak tanımlanmaktadır. Öte yandan konut kavramı işyerlerini de kapsamakta; bu bağlamda bir kişinin mesleğini sürdürdüğü bürosu, özel bir kişinin işlettiği şirketin faaliyetlerinin yürütüldüğü kayıtlı merkezi, tüzel kişilerin kayıtlı merkezleri, şubeleri ve diğer işyerleri de bu kapsamda değerlendirilebilmektedir. Bununla birlikte işyerlerinin mahrem bir unsur içermeyen, herkese açık, aleni alanları konut kavramı kapsamında görülmeyebilir.

Arama, suçu önlemek amacıyla suç işlenmeden önce veya suç işlendikten sonra delillerin elde edilmesi ve/veya sanığın veya şüphelinin yakalanabilmesi için bireylerin bazı temel haklarının sınırlandırılmasına sebep olacak şekilde yürütülen bir koruma tedbiridir. Arama ile özel hayatın gizliliği, konut dokunulmazlığı ve vücudun dokunulmazlığı gibi başlıca temel haklar sınırlandırılmış olur.

Arama işlemine benzer şekilde 4054 sayılı Kanun'un 15. maddesi ile Rekabet Kurulu emrinde çalışan uzmanlara teşebbüslerin her türlü mal varlığına ilişkin yerinde inceleme yapma yetkisi verilmiştir. Söz konusu hüküm incelendiğinde rekabet uzmanlarının yerinde inceleme yapabilmesinin kural olarak hâkim kararına bağlı kılınmadığı görülmektedir. Ayrıca 4054 sayılı Kanun'un 15. maddesinde yerinde incelemenin Kurul kararıyla yapılabileceği anlaşılmakta ise de yerinde incelemenin Kurulun emriyle yapılmasının gecikmesinde sakınca bulunan hâllerle sınırlı kılınmadığı görülmektedir. Anayasa'nın 21. maddesinin birinci fıkrasında gecikmesinde ancak sakınca bulunan hâllerde doğrudan hâkim kararı yerine kanunla yetkili kılınmış mercinin yazılı emrinin yeterli görülebileceği belirtilmiştir. Kurulun emriyle yerinde inceleme yapılabilmesini gecikmesinde sakınca bulunan hâllerle sınırlı kılmayan düzenlemenin Anayasa'nın 21. maddesine uygun olmadığı kanaatine varılmıştır. Öte yandan, bir an için Kurulun yerinde inceleme yapılması kararının gecikmesinde sakınca bulunan hâllere münhasır olduğu kabul edilse bile Kurul kararının yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulması zorunluluğunun bulunmaması da Anayasa'nın 21. maddesindeki ek güvenceye uygun değildir.

Bu gerekçelerle ihlalin idari makamların veya derece mahkemelerinin Anayasa'ya uygun yorum yapmalarına imkân vermeyecek açıklıktaki bir kanun hükmünü uygulamaları nedeniyle ortaya çıkmış olduğu tespit edilmiş, bu çerçevede kararda değinilen anayasal ilkeler dikkate alınarak düzenleme yapılması ve benzeri ihlallerin önüne geçilmesi bakımından kararın bir örneğinin bilgi ve takdiri için yasama organına gönderilmesi kararlaştırılmıştır.

İlgili Kararlar

♦ (Ford Otomotiv Sanayi A.Ş. [GK], B. No: 2019/40991, 23/3/2023)

Kovuşturma Altında Olan Başvurucuların Baro Staj Listesine Yazılmasının Reddi

1136 sayılı Kanun'un 5. maddesinde "Avukatlığa kabulde engeller" kenar başlığı altında avukatlığa başvuruda kabul değerlendirmesi kıstasları ortaya konulmuştur. Anılan Kanun'un 3. maddesinde ise "Avukatlığa kabul şartları" kenar başlığı altında "avukatlık stajını tamamlayarak staj bitim belgesi almış bulunmak" düzenlenmiştir. Dolayısıyla avukatlık stajını tamamlamış olmak avukatlığa kabule başvurmak için ön şartlardan biri olarak düzenlenmiştir. Buna göre ilgili baro yönetim kurulunun anılan Kanun'un 7. maddesi bağlamında avukatlığa kabul talebi hakkında Kanun'un 5. maddesini gözeterek değerlendirme yapabilmesi için öncelikle staj bitim belgesinin alınmış olması gerekir. Bu noktada staj bitim belgesinin avukatlık unvanını kullanmak ve avukatlık mesleğini yapmak için yeterli olmadığının da gözetilmesi gerekmektedir.

Buradan hareketle anılan Kanun'un sistematiğine göre avukatlık yapma talebinin değerlendirilebilmesi için öncelikle stajın bitirilmesi, staj bitim belgesi ile baro levhasına yazılmak üzere bir baroya başvurulması, baro yönetim kurulunun 5. madde bağlamında değerlendirme yaparak verdiği kabul kararı sonrası avukatlık ruhsatı verilmesi gerekir (ilgili mevzuat için bkz. §§ 23, 24). Dolayısıyla bir kişinin avukatlığa alınma talebi ve avukatlığa kabulü esasen staj sonrası avukatlık yapılmak istenen bölgedeki baroya yapılacak talep ve sonraki süreci kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.

1136 sayılı Kanun'un 5. maddesinin üçüncü fıkrasında ise bazı suçlardan kovuşturma altında bulunulması hâlinde avukatlığa alınma isteği hakkındaki kararın kovuşturma sonuna kadar ertelenebileceği belirtilmiştir. Yönetmelik'te staja başvuru için 1136 sayılı Kanun'un 5. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yazılı hükümlülüklerin olmadığına dair belge ve diğer hâllere ilişkin bildirim istenmesi de gözetildiğinde mutlak engel hâl teşkil etmeyen bu kuralın staj sonrası avukatlığa alınma için baroya başvurulduğunda değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesi’nce stajın ötelenmesine dair açık bir kanuni düzenlemenin bulunmadığı ve stajın avukatlığa kabul talebinde bulunmanın ön şartı olarak düzenlendiği dikkate alındığında bu kuralın staja başvuruda işlerlik kazandırılacak şekilde geniş yorumlanmasının öngörülebilir olmadığı, hak ve özgürlükleri daraltan bir yorum olduğu değerlendirilmiştir.

Anayasa Mahkemesi B.A.Y. ([GK], B. No: 2019/19788, 5/7/2022) kararında vurgulandığı üzere kovuşturma altında olmak baro levhasına yazılmaya mutlak bir engel hâl teşkil etmemektedir. Kovuşturma altında olma hâli, avukatlığa kabulde ertelemeyi içerir şekilde bir takdir yetkisi vermesine rağmen somut olayda staj aşamasını da kapsayacak şekilde uygulanmıştır. Kovuşturmanın mahkûmiyetle sonuçlanması hâlinde adayın staj listesinden ve avukatın baro levhasından kesin olarak silineceğinin mevzuatta açıkça düzenlendiğinin de gözetilmesi gerekmektedir. Bu açıklamalar bağlamında hakkında devam eden kovuşturma bulunması sebebiyle başvurucunun baro staj listesine yazılmamasının hangi zorlayıcı toplumsal ihtiyacı karşıladığının ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya konulamadığı sonucuna varılmış ve bu çerçevede hakkında devam eden kovuşturma bulunması sebebiyle baro staj listesine yazılmamaya yönelik özel hayata saygı hakkına yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.

İlgili Kararlar

♦ (Ömer Özcan [GK], B. No: 2019/24047, 23/3/2023) (Kamu görevinden ihraç/baro levhasına kayıt)